Paylaş:
Çağlar boyunca yeni fikirler, yaklaşımlar ve uygulamalarla ilerleyen, gelişen ve değişen sanat tanımı gibi sanat eğitimi içeriği de değişim gösterdi. Disiplinler arası üretimin multidisiplinere dönüştüğü çağımızda eğitim müfredatının ülkemizdeki güncelliğini ve güncellenmesi gereken yanlarını Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü Başkanı Doç. Dr. Devabil Kara ile görüştük.
Sanat eğitim sisteminde günün koşulları düşünüldüğünde, gerek teorik alanında yeni derslerin açılması gerek uygulama alanında yeni teknolojilerin sanat eğitimine servis edilmesinin zorunluluk haline geldiğini vurgulayan Kara; “Öğrenciyi görsel malzeme arasında seçim yapmaya zorunlu bırakmak yerine kavramsal ilişkiler kurmayı, belirleyici olanın midyum değil bağlam olduğunu önemseyen bir müfredat yapılmasına çalışılmalı” dedi.
Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin kuruluş sürecini kısaca aktarabilir misiniz?
Türkiye’deki sanat eğitiminin geçmişi üç önemli okulla başlıyor. İlki 1883 yılında eğitime başlayan bugünkü adıyla Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Üniversitesi. İkinci kurum, 1932 yılında Ankara’da kurulan Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü. Üçüncüsü ise, sanat eğitim sisteminde farklı duruşla yer alan Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Okulu.
Bu okulların kuruluşunda sanayinin ihtiyacı olan artistik eğitimi hedeflenmiş. Sanatkâr yetiştirme ile sanat eğitiminde, güzel sanatlar ve uygulamalı sanatlar arasındaki ayrım yok etmeye çalışılmış. Yaratıcı bireyi yetiştirme amacıyla uygulanan yeni metotlarla bireysel yaratıcılık deneysellik ile ilişkilendirilmiş. Deneysel çalışmalarda öğrencilerin sanat ve tasarım birlikteliğiyle kendi buluşlarını keşfetme ve yaratabildiği değerlerin bilincine varması amaçlanmış. Böylelikle yapılan çalışmalarda form, renk, yüzeysel anlatım teknikleri gibi konular çağın sanat anlayışına bir yaklaşımla irdelenmiş.
Tatbiki Güzel Sanatlar Okulu’nun kuruluşunda ilk olarak dekoratif resim, tekstil, moda ve iç mimarlık, grafik, seramik bölümleri yer almış. Bauhaus Okulu’nun modeli ve eğitim sistemi ile paralel, gelişmekte olan yeni Cumhuriyet’in fonksiyonel ve estetik gereksinmelerine cevap verecek bir kurum olarak kuruluyor. Bu da Cumhuriyet ideolojisinin akılcı ve yenilikçi insan modeline denk gelmiştir.
Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksekokulu, 20 Temmuz 1982 tarihinde Yüksek Öğretim Yasası kapsamında, Marmara Üniversitesi bünyesine katıldı. Fakülte, 1986 yılında Beşiktaş’tan Acıbadem kampüsüne taşındı. Bugün MÜGSF bünyesi kapsamında resim, grafik, seramik-cam, tekstil, iç mimarlık, endüstri ürünleri tasarımı, heykel, geleneksel Türk el sanatları, film tasarımı, fotoğraf, temel sanat eğitimi ve müzik olmak üzere on iki bölüm bulunmaktadır. Fakülte, lisans eğitiminin yanı sıra, 1992 yılında kurulan Güzel Sanatlar Enstitüsü bünyesinde yüksek lisans ve sanatta yeterlik eğitimini de sürdürmekte.
Kendinizden de biraz bahsetmenizi istesek…
Bendeniz; 1986 yılında Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü ‘nden mezun oldum. 1987 yılında çalışmalarıma Salzburg Uluslararası Yaz Akademisinde litografi üzerine devam ettim. 1993 yılında Marmara Üniversitesi’nde sanatta yeterlik tezimi verdim. 1996-1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde çalışmalarımı sürdürdüm. Dördü yurt dışı olmak üzere 32 kişisel sergi açtım, çok sayıda karma sergide yer aldım. Aralarında Devlet Resim Yarışması, DYO Resim Yarışması ödülleri ve 2021 Dünya Sanat Günü Wallace Hartley yılın sanatçısı ödüllünün de bulunduğu 15 ödüle layık görüldüm. Hâlen Marmara Üniversitesi Resim Bölümü’nde öğretim üyesi ve Resim Bölümü Başkanı olarak çalışmaktayım.
Erzurum Atatürk Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesinde okutulan “Görme Biçimleri” başlığında bir ders kitabı yazdım. Ayrıca, hakkımda “Devabil Kara, İzler Gölgeler ve Kaybedip Bulduğumuz Kimi Şeyler” başlığıyla Prof. Ahu Antmen’in metnini yazdığı bir kitap bulunuyor.
Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü ‘nün köklü ve kapsamlı bir eğitim programı bulunuyor. Resim bölümü özelinde eğitim kapsamından bahseder misiniz?
Tatbiki Güzel Sanatlar Okulu, Marmara Üniversitesine bağlandıktan sonra Dekoratif Resim Bölümü, Resim Bölümü adı altında sanat eğitiminde deneysel eğitim sistemi devam etmiştir. Bu da öğrencinin mezun olduktan sonraki profesyonel yaşamında yapıt üretiminde malzeme seçimindeki özgünlüğü ile sonuçlanmış.
Bugün sanatın tanımı değiştiği gibi, sanat eğitimi de değişti. Sanat eğitiminde geçmişten gelen deneysellik vurgusu bugün de devam etmekte. Ancak sanatın midyumlarına her geçen gün yenileri eklenmekte ve disiplinler arası ve hatta multidisipliner bir tavrın varlığı kaçınılmaz oldu. Sanat eğitim sisteminde günün koşulları düşünüldüğünde, gerek teorik alanında yeni derslerin açılması ve gerekse uygulama alanında yeni teknolojilerin sanat eğitimine servis edilmesi zorunluluk haline geldi. Bu nedenle yaşam dinamiklerinin eğitime dâhil edilmesi için ders müfredatının değişimi zorunlu oldu. Öğrenciyi görsel malzeme arasında seçim yapmaya zorunlu bırakmak yerine kavramsal ilişkiler kurmayı, belirleyici olanın midyum değil bağlam olduğunu önemseyen bir müfredat yapılmasına çalışılmalı. Bugün yetiştirilen öğrencilerimiz, eleştiri kapasitesi yüksek, gerçekçi ve güncel cevap arayan bir profile sahip. Ancak, çağının düşünsel ve teknolojik değerlerini içerisinde barındıran bir eğitim için başta eğitimci kadroların genişletilmesi ve yenilenmesi olmak üzere maddi koşulların günün teknolojik gelişmelerini eğitim sisteminin içerisine yerleştirme gerekliliği daha da önem kazandı. Yalnızca kadrolu eğitmenlerin değil, birçok uzmandan yararlanmanın mümkün olduğu müfredat modelini geliştirmek için olanakların sağlaması da aynı derecede zorunluluktur.
Resim Bölümü öğrencilerine yaratıcı güçlerini özgürce oluşturacak ortamları hazırlamak, bu ortamlarda öğrencilerin kendi yaşam deneyimlerini sanatsal pratiğe dönüştürmelerini sağlamak amaç ediniliyor. Yaratıcı bireyi merkeze alarak kendi sınırlarını keşfetmesini ve iç bakışı harekete geçirmesini sağlayan ortamı oluşturmayı hedefliyoruz. Kalıplaşmış bildik modellere değil çağının gereklerini karşılayan dirençli ortamlar sağlamak bölümümüzün temel prensibi.
Sanat eğitiminde önceliğiniz nedir?
Sanat eğitimcisi olarak gençlere sanat serüvenlerine başlarken kendi yollarını belirlemede yöntem ve teknik öğretmenin ötesinde; kendi ilgi alanlarını bulmalarını, sanat pratiklerini bu yönde geliştirmelerini sağlayacak zemini hazırlamak benim için önceliklerin başında geliyor. Dış dünyanın etkilerine karşı iç bakışlarını geliştirmeleri, duyuları ile algıladıkları dünyayı elleri ile nesnel olarak ortaya koyabilecekleri bilgiye ve yetkinliğe ulaşmaları, yaptıkları işi zihinsel ve duygusal olarak özümsemeleri, hızla değişen dünyaya alışılageldik kalıplar ve modellerle değil kendi özgün sanatsal algıları ile karşılık verebilmeleri için katkıda bulunmaya çalışıyorum.
Gençlerle çıkılan her yeni deneyim benim de dünyaya karşı algımı yenilememe katkıda bulunuyor. Ancak kendi sanat yolculuğum, en başta beni ilgilendiren, odaklandığım konular üzerinde sanatımı yapılandırmaya başladığım ilk andan beri yanıtını bulmaya çalıştığım sorulara verdiğim sanatsal yanıtların yarattığı yeni soruların peşinde devam etmekte.
Sanatsal üretimde yetenek kuşkusuz çok önemli, ancak eğitimin etkisi de yadsınamaz. Güzel sanatlar eğitimi neden önemlidir?
Güzel sanatlar eğitiminin önemi günlük yaşamın pratikleri bakımından olduğu kadar, sanatsal pratikler bakımından ve sanat dışı pratikler bakımından da önemlidir.
Atölye sistemi ile çalışan güzel sanatlar eğitiminde öğrenciler çevrelerini algılamayı ve algıladıklarını biçimlendirmeyi öğrendiği gibi, duyularının harekete geçirebilme yetisini atölye süreçlerinde geliştiriyorlar. Atölyeler, bireysel farklılıkların ve özgün olmanın meziyetinin kavrandığı, kişinin iç dünyasında doğuştan var olan bazı özellikleri geliştirdiği mekânlardır. Disiplinler arası bilgi alanlarında gezinerek bu farklı alanlarda yanıt aramayı, bilgiler arasında yeni ilişkiler kurmayı ve yeni çözümler üretmeyi bu eğitim dönemlerinde deneyimleme olanağı buluyorlar. Yalnızca kazanılmış bilgilerle yetinmeyip yeni deneylere ve bilinmeyene yelken açma cesaretinin kazanıldığı, uyumsuz olmanın sanatın var olma sebeplerinden biri olduğunu, var olan kimi kalıpların geçici olduğunu, geleneksel olmayan kavramlarla düşünülmesinin geleceğin sorunlarının çözümü için gerekli olduğunu da atölye eğitimi ile öğreniyorlar.
Zaten yaratıcılık, bilgi birikimleri, yaşantı ve deneyimlere dayalı yeniye ve bilinmeyene doğru atılma yürekliliği göstermek değil midir? Bu anlamda sanatın tavrı pratiğinde özgündür. Bu pratiğin ön koşulu olmayacağı gibi, tavır olarak da doğru olması beklenemez. Çağdaş sanat eğitimi, sadece bilgi ve beceri kazandırmak değil öğrencinin değişik sentezlerle farklı ürünler ortaya çıkarabilme yeteneğini geliştirir. Ayrıca, dış dünyanın etkilerine karşı iç bakışı harekete geçirmeyi, duyuları ile algıladığı dünyayı eliyle yeniden ortaya koymayı, bunu kafası ve yüreğiyle özümseyerek başkalaştırmayı duyumsatılmasını atölye ortamında öğrenir. Böylece sanat eğitimi alan kişilerin sanatsal etkinlikler aracılığı ile yaşadıkları çevreye daha duyarlı ve etkileşim içerisinde olmaları sağlanır. Bu, aynı zamanda bir ürün ortaya koyma ve yorum yapabilme, yaşantıları daha anlamlı hâle getirebilmeyi sağlayan düşünceyi de geliştirir.
Bu eğitimin toplumdaki yansıması ve önemi nedir sizce?
Uygulamalı güzel sanatlar olarak sanat eğitimine başlayan ve kuruluş amacında yer alan sanayi ile iş birliği, kurum mezunlarının bireysel yaratıcı fikirlerini endüstri gereksinimleri doğrultusunda kullanmayı benimsemiş. Bauhaus Okulu’nun amacında yer alan zanaat ve sanat arasındaki farkı ortadan kaldırma, eğitim yapısının da şekillenmesine sebep olmuş. Tatbiki Güzel Sanatlar Okulu’ndan Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ne geçme sürecinde de endüstri iş birliği devam etmiş. Mezunlarımızdan birçoğu grafik sektöründe, seramik, tekstil ve resim alanında fakülte dışında çeşitli kurumlarla iş birliği yapmaya devam ettiriyorlar. Bu anlamda, resim sanatında mimarlarla iş birliği yapılmış, vitray ve duvar resimleri çeşitli tekniklerle mimari alanlara uygulanmış. Tekstil alanında çeşitli firmalarla projeler yapılıyor ve defileler düzenlenerek deneysel yaratıcı fikirler paylaşılıyor. İç mimarlık ve endüstri tasarım alanında çoğu mezunumuz danışmanlıklar dâhil birçok tasarımın altına imza atıyorlar.
Eğitim yapımızdaki bu geçmişten gelen kurgu, derslerin de yapılma biçimini atölyelere bağlı olarak sürdürmeyi gerekli kılıyor. Öğrenci; malzeme bilgisi, alet bilgisi, doğa çalışmaları, metal işleri, fonksiyonel ve geometrik şekillendirmeleri eğitim sürecinde alıyor. Günümüzde fakültenin sanayi ile ilişkisi devam etmesine rağmen bağımsız projeler, sergiler üreten sanatçılar da yetişiyor.
Güzel sanatla eğitimlerinde; gelişen sanat algısı ve sanatın dâhil olduğu endüstriyel alanlarla genişledi. Bu kapsamda Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümüne son yıllarda eklenen eğitimler nelerdir?
1957 yılında eğitime başlayan Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksekokulu’nda dekoratif resim, grafik sanatlar, seramik, tekstil sanatları, mobilya ve iç mimarlık bölümleri olmak üzere beş bölüm olarak kurulan kurum, 1982 yılında Marmara Üniversitesi bünyesine katıldıktan sonra çağın gereği düşüncesiyle yeni bölümler eklenmiş. Bugün endüstri tasarımı, fotoğraf, geleneksel Türk sanatları, grafik sanatları, heykel, iç mimarlık, müzik, resim, seramik ve cam, film tasarımı ve yönetimi, tekstil, temel sanat olarak on bir bölümden oluşmaktadır. Ayrıca; 1992 yılında kurulan Güzel Sanatlar Enstitüsü bünyesinde yüksek lisans ve sanatta yeterlik eğitimini de sürdürüyor.
Teknolojinin gelişimiyle eğitim metodunuz, eğitim içeriğiniz nasıl şekilleniyor? Güzel sanatlar eğitimi güncellenmeli mi? Neye göre ve nasıl güncellenmeli?
Her çağ doğal olarak yeni teknolojik değişimler ile kendisini tanımlar. Marmara Güzel Sanatlar Fakültesi bugüne kadar teknoloji ile yakın iletişim kurmuş, tekniğe olan ilgisini azaltmamış. Günümüzde, yaratıcılık kavramını, malzeme ve tekniğe bağlı olarak açıklayamayız. Sanatın malzemesi her şeydir. Malzemenin bir midyum olarak kullanılmasından ziyade bu midyum ile ortaya çıkacak tasarım arasındaki kavramsal ilişkinin kurulması, salt görselliğin öneminden bağlamın önemsenmesi yeni eğitim sisteminin bir gereği olarak güncellenmesi gereken bir konudur. Bunun için güncel teknolojilerinin donanım olarak kurulması, yalnızca öğretim üyesi kadrosu ile değil, farklı uzmanlık alanlarından yararlanılmasının yolunun açılması gerektiği için eğitim güncellenmelidir. Bu konuda öncelikle güzel sanatlar fakülteleri kendi eğitim yapılarını oluşturacak bağımsız kurumlar hâline getirilmeli. Günümüz Türkiye’sinde YÖK kurullarında var olan karar vericilerin güzel sanatlar eğitimi konusunda bir fikirleri olmamasına rağmen, bu alanı fen bilimlerinin ve sosyal bilimlerin sınırlarında görmektedir. Eğitim alanında fen bilimleri, doğa bilgisi ile; sosyal bilimler, yöntem bilgisi ile; güzel sanatlar ise yorum bilgisi ile kendisini ifade eder. Ne yazık ki bu ayrım ne eğitim programlarına ne de akademik yükseltme kriterlerinde yeterince işlenmiş durumda.
Güzel sanatlar fakültelerinin yaptığı giriş sınavlarına bakılınca bu kolayca gözlemlenir. Sınavlar Batı geleneksel sanatların temsili üzerinden bir eleme yöntemi ile yapılıyor. Yeteneğin ve becerinin meziyet olarak yaratıcılık ile eş görülmesinin geçmişten gelen bir alışkanlık olduğu kesin. Gerçek yaratıcılık ölçme yöntemlerini belirlemek ve buna göre öğrenci sınavları yapmak kaçınılmaz. Okuyan öğrenciler ile yapılan görüşmelerde çizim sınavlarının geçersiz ve anlamsız olduğu vurgulanıyor, bu eğitim içerisinde de gözlemleniyor. Bunu değiştirmek için bölümlerin kendi sınav sistemlerini oluşturmalarına şans verilmeli. Ayrıca, değişimden korkan kadroların sistem dışında konumlandırılması veya genç kadroların alınması gerekir. Zamanın ruhuna uygun ders müfredatları, yeni derslerin açılması, yeni uzmanlık alanlarına sahip olan kişilerden yararlanma yollarının açılması gerekiyor. Eğitimin güncellenmesi için müfredat ile birçok şeyin de güncellenmesi gerekir. Şu anda bir temsil sorunu yaşadığımız kesindir.
Yakın gelecekte eklemeyi planladığınız bir eğitim var mı?
2022-2023 eğitim öğretim sürecinde planladığımız ders müfredatının güncellenmesi ve bölüm giriş sınavlarının yeniden yapılandırılması.
Eğitime yeni başlayan öğrencilerde yıldan yıla gözlemlediğiniz değişimden bahseder misiniz?
Şu anda eğitim gören gençlerin, kendi yaşadıkları çağın değerleri doğrultusunda eğitimin de değişmesi konusunda beklentileri var. Tüm üniversitelerde olduğu gibi, son üç yılımız neredeyse uzaktan eğitim ile geçti. Uygulamalı eğitim veren kurumun teori ve uygulamalı kısmı birlikte düşünülmesi ve değerlendirilmesi gereken bir durum. Uzaktan eğitimde verilen teori ile öğrenci deneyim alanına geçemediği için veya deneyimleyemediği için bilgi kalıcılığını yitiriyor. Bilgi yapıt üzerinden yorumlanarak aktarılınca ancak kalıcı ve yararlı oluyor. Yeni genç kuşak oldukça zeki ve özgürlüklerine düşkünler. İçlerinde var olan yaratıcı potansiyeli değerlendirmek için gerekli değişimleri yaparak yeniyi oluşturacak potansiyellere ortam hazırlanmalı.
Sanatta kültür etkisinden de bahsetmek isteriz. Kültürel birikimi incelemek, öğrenmek güzel sanatlar eğitiminde önemli midir?
Sanat ve kültür karşılıklı etkileşim içerisindedir. Kültür her ne kadar sanatı etkiliyorsa sanat da kültürleri etkiler, geliştirir ve değiştirir. Sanat eseri kültürün devamlılığını sağlayan en önemli etmenlerin başında gelir. Kültür zihinsel olarak yaşadığımız ve yaşamlarımızı paylaştığımız yerdir. Bu alada üretilen değerler sanat alanına taşınır. Sanat eseri öznel olmasına rağmen bu alana ait değerleri içerir. Bu kültürel maddi ve manevi değerler, sanat aracılığıyla görünür, tartışılır hâle geldiği gibi geleceğe aktarılır. Sanat ve bilim birlikte teknolojiyi biçimlendirir. Bugün yaşadığımız küresel dünya dijital değerlerle kurulmuş yeni bir kültür ve buna bağlı olarak yaşam tarzını da beraberinde getirmiştir.
Sanatın dijitalleşmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Yaşadığımız çağ, imgenin hükmünün her türlü iletişimsel enstrümana galip geldiği bir dönem olmanın yanı sıra, imgenin düşünce ve kültür taşıyıcısı olarak da bir o kadar gücünün değişime uğradığı, belki de kaybolduğu, genel anlamda insanlık tarihinin dönüm noktalarından biri. Sanatçının, sanatsal imgenin kontrolü gücünü 5,5 milyar mobil telefon, dolayısı ile kamera sahibi olan insan ile paylaşmak zorunda kaldığı bir çağda yaşıyoruz. Bu gelişmenin sonucunda imge; anlam, içerik ve bağlam bakımından çağımıza kadar sahip olduğu gücü, bu inanılmaz çoğalma, taklit, intihal, kitsch ve yığılma arasında kaybedip sıradanlaşmış oldu.
Dijital ortam çağdaş sanat üretiminde yalnızca bir araç değil, aynı zamanda sanat nesnesi olarak üretilen işin ortamı konumuna da geldi. Sanat yaşadığı çağın ifade araçlarını hep kullanmıştır. 21. yüzyılın ifade araçlarından olan multimedia, estalasyonları, yapay zekâ destekli yazılım ile ortak oluşturulmuş sanat çalışmaları, ağ sanatı olarak bilinen ve yalnızca internette gösterilen düzenlemeler ve sanal gerçeklik günümüzün üretim araçlarındandır.