Paylaş:
Ahmet Güneştekin, sanat dünyasında kendi eşsiz izini bırakan bir yolcu. Benzersiz eserleriyle dünya sanat sahnesinde de dikkat çeken Güneştekin, tarih ve deneyimler arasında köprüler kurarak sanatını şekillendiriyor.
Sanatçının sıra dışı çalışmaları ve ilham kaynakları hakkında merak edilenleri konuştuğumuz röportajımızda Güneştekin, kendi döneminin seslerini yakalayarak, gözlerden kaçan hikayeleri anlatmayı tercih ettiğini belirtiyor. Sanatçı, düşünce dünyasının farklı kültürler ve yaşamlar tarafından şekillendirildiğini ifade ediyor. Eserlerini ise; “Fikirlerim üzerindeki etkisi bakımından, onları birbirine bağlayan şeyin, tarihin yüzeyindeki çatlaklardan küçük patikalar açmak olduğunu görebilirsiniz” şeklinde tanımlıyor.
Araştırmacı, sorgulayan tarafınız, yaşamınız belirli dönemlerinde hayatı paylaştınız yakınlarınız, dostlarınız, arkadaşlarınız; gelenek ve Anadolu kültürünü özümsemeniz açısından güçlü bir temel inşa etmiş. Bu temellerin üzerine inşa ettiğiniz sanatınızı nasıl tanımlarsınız?
Sanatsal üretimlerimin merkezinde; bizi yaşam gücümüzü kullanmaya ve bu gücü yok etmeye çalışan şeylerle mücadele etmeye çağıran işler yer alıyor diyebilirim. Bir sonuç dikte etmeyen, içinde yaşadığım toplum ve mekanla iletişim kurabilen işler yapmak istiyorum. Yaşadığım dünyayla nasıl ilişki kurduğum benim için çok belirleyici. Çalışmalarıma yön veren fikirlere baktığınızda, onları birbirine bağlayan şeyin, tarihin yüzeyindeki çatlaklara küçük patikalar açmak olduğunu görebilirsiniz. Bu sayede sanat sergileri, karşılaşmaları mümkün kılan kurgusal mekânlara dönüşüyor. Sanatçı olarak sizin yapmanız gereken, hakiki bir karşılaşma olasılığı için bu alanı açmak olmalı. Benin yaptığım, dengbêj anlatılarının şekillendirdiği bir dünyaya yabancılaşmadan yeni anlamlar yaratmaya odaklanmaktı. On yılı aşkın bir sürede sahada yürüttüğüm etnografik çalışmalardan sanatsal olarak yararlanmanın bir yolunu buldum. Bir ifade biçimini diğerine dönüştürerek mitolojik unsurları güncel formlarla yorumlamaya başladım. Fikirleri atölyeye kapanmış çalışırken değil, bizzat dışarda, hayatın içinde bulmak gerekiyor.
Kitaplara konu olan, sıra dışı bir yaşam yolculuğu içindesiniz. Bu yolculukta, cesaretinizi zorladığınız, bir diğer değişle kabuğunuzu kırdığınız an, hangi eseriniz ya da hangi projeniz oldu?
“Karanlıktan Sonraki Renkler” sergisi bu yolculukta geçtiğim en büyük eşiklerden biri oldu. Sergilenen işlerde geometrik örüntüler ve renk seçimleri bilinçaltımdan izler taşıyordu. Ama esas olarak bu sergi benim için ışıkla nasıl bir ilişki kuracağımı anlamam için bir referanstı. Soyutlamayı sadece nesnel olmayan şekillere yönelmek değil, etrafımda olup biten her şeyi ışığa tutmak olarak tanımladım. Alışık olduğumuz ya da yaşam alanlarımızda kullandığımız ışık kaynağı, formunu tekrarlayarak mekânda kendine bir alan yontar. Yorum alanı, ışık ve madde arasındaki bir uzlaşma sonucu oluşur. Karşılaştığım her ortama ışığı nasıl şekillendirebileceğimi görmek için bakarım. Soyutlama unsurları ve mitos, çalışmalarımdaki örüntülere bu aralıktan girer. Sanat pratiğimi tamamen farklı bir dizi malzemeye uygulamış olsam da bu ilişkiler çalışmalarımın kurucu unsuru olmaya devam ettiler.
Yedigören’in Alfabesi, Gâvur Mahallesi, Kutsal Ağaçlar, Hafıza Odası, Mitolojinin Poetikası sergilerinizin temelinde; söyleyecekleriniz var. Bu bakış açınızı tek bir cümlede toplamanızı istesek, ne dersiniz?
Elimdeki malzemelerle geçmişin hikayeleriyle bağlar kuruyorum, bu bağlar kişisel bir hatırlama sürecini toplumsal hafızanın bir parçasına dönüştürmemin aracı oluyorlar.
Eserleriniz ve projelerinizde çok güçlü bir “hikâye anlatıcılığı” rolü var. Hikâyeyi bilmek, anlamak ve anlatabilmek arasındaki süreçte; araştırma ve üretim yolculuğunuzdan bahseder misiniz?
Bugünü geçmişe nasıl bağlarım ve deneyim yüklü bir bakış nasıl kurarım sorusuna yanıt arayarak çalışıyorum. Buluğum cevaplarla malzeme seçimlerim ve kompozisyonum şekilleniyor. Mitosların bir düşünce formu olarak güncelliğini halen koruyabilmesine odaklanıyorum ve onlara anlamı kodlama yöntemi olarak bakıyorum. Sanat, çağının düşünce ve umutlarını yansıttığı ölçüde insanı temsil edebilir. Düşünsel kaynaklarımı da çocukluğumun coğrafyasından buluyorum. İnsan kendi tarihini anlatır, boşluktan konuşamaz. Kendi zamanımın seslerini toplarken, görünmez kalanların hikâyelerini anlatmayı seçiyorum. Belli bir akıma ait olduğumu düşünmüyorum ama geometrik soyutlama ve optik yanılsamalardan nesnelerin kullanımına, deneysel anlatımlardan kavramsal yaklaşımı vurgulayan çalışmalara kadar pek çok farklı akımdan öğeler kullanıyorum. Hem hareketli görüntülerle hem de buluntu nesnelerle çalışıyorum. Düşüncelerimi uygun bir şekilde ifade etmeme izin veren her türlü araç ve malzemeyi kullanmanın bir yolunu buluyorum. Ama her durumda, uygulamaya geçmeden önce bazı temel sorular etrafında düşüncelerimi geliştiriyorum. Sınırsız teknik olanak ve malzemeler, beni her zaman seçmekte zorlanacağım sonsuz bir çeşitliliğe götürüyor. Bu çeşitlilik işlerimin sergileme politikasına da yansıyor.
Yetenek, eğitim, çaba (çalışma) dengesi nasıl kurulmalı?
Yetenek, eğitim ve çaba birbirini tamamlayan unsurlardır. Sanat herkes için ama onu üretmek herkese göre olmayabilir. Sanatçı olma dürtüsü her zaman içsel bir ihtiyaçtan doğar. Açıklanamaz bir sanat yapma arzusundan bahsediyorum. Sadece yetenek sahibi olmanız yetmez. Ancak zorunluluktan daha üstün bir çalışma yöntemi bulabilirsiniz. Özgünlük dediğimiz şey budur. Yaptığınız şeyi sevdiğinizde hiçbir çaba çok büyük değildir. Diğer taraftan entelektüel birikiminiz de tutkular kadar önemlidir. Bunu mutlaka bir yerden almalısınız. Estetik bilinç, hayal gücü ve yaratıcılığın gelişimi ancak bu eğitimle sağlanabilir.
Multidisipliner eserler üreten bir sanatçı olarak, eserlerinizde yeni medya – dijital sanat malzemelerini kullanmayı düşünüyor musunuz? Bu alana yaklaşımınız nasıl?
Mağara duvarlarından lahitlere, kil tabletlerden tuvale kadar sanat her dönemde kendine bir yüzey oluşturarak evrilmiştir. Dijital sanatın yarattığı yüzey bunların sonuncusu ve ileri bir aşamasıdır. NFT tabanlı çalışmasını yaklaşık 69 milyon dolara satarak dünyanın yaşayan en pahalı üç sanatçısından biri haline gelen Beeple, Güney Carolina’da eski bir depo satın aldı ve şimdi de bir analog sergi üzerinde çalışmak istiyor. NFT çılgınlığı bu satışla başlamıştı. 2022’nin sonlarında yaşanan kripto para birimi çöküşünden sonra nispeten istikrarsız kalsa da halen sanat piyasasını belirleyen trendlerden biri. Sadece spekülasyon nesneleri olarak mı kalacaklar, yoksa kalıcı bir sanatsal değere sahip olacaklar mı, zaman içinde göreceğiz. Bana kalırsa abartılı bir başlangıç ve astronomik fiyatlardan sonra NFT işlerin odak noktası ilginç projelere kayabilir. Her durumda sanat dünyası NFT’lerle çalışmanın yollarını bulmaya devam edecek gibi görünüyor. Pek çok ortam ve medyayla çalışıyorum, NFT tabanlı çalışma denemeleri yapmayı düşünebilirim.
Dünyanın pek çok ülkesinde aynı anda sergileriniz açılıyor. Farklı kültürel birikim ve algıyla dünyaya bakan bu ülkelerde, eserlerinize gösterilen ilgi ve beğeninin kaynağı nedir sizce?
Küresel sanat platformlarında görünür olabilen sanatçılar, kendi kültürel kodlarını eserlerine uygulayabildikleri için özgün olarak tanımlanıyor. Ayrışmayı yaratan kendi kültürel kodlarınızı başka bir nesnede yorumlamamıza rağmen farklı kültürlerde de onu anlaşılır yapabilmeniz. Düşünme araçlarıyla bunu nasıl yapacağınız sizi anlatan, başkalarının sizde gördükleri olacaktır. Malzemeler, boş bir alanı dönüştürme ve onu yeni anlamlarla doldurma potansiyeline sahiptir. Bunu seçtiğiniz materyallerle yapabilirseniz ürettiğiniz eserler zamandan ve mekândan bağımsız olabilir.
Global sanat camiasında Türkiye’nin yerini nasıl tanımlarsınız?
Çağdaş sanatı tanımlayan ifade özgürlüğü, anlatım dilinin zenginliğinin yanı sıra tüm disiplinlerin iç içe geçmesi ve sınırların ortadan kalkmasıdır. Bugün bütün sanatlarda ana yaklaşımın birbirinin sınırları içinde üretebilme ve hareket edebilme olduğu görüyoruz. Geleneksel çerçevesinden sıyrılarak mekâna yayılmış, anlatılmak istenilen kavram bağlamında kendi yönünü belirliyor. Düşünce önce geliyor. Her alanda malzeme ve anlatım biçimi aktarılmak istenen kavramın uygunluğuna göre seçiliyor. Buna bağlı olarak Türkiye’de sanat üretiminde yaklaşım geleneksel malzeme ve yöntemlerden kavramsal çalışmalara kayıyor. Bugün özgün ve yeni bir dil geliştiren sanatçıların öne çıktığı dinamik bir sanat dünyamız var. Sadece sanat üretiminde değil, izleyici ile buluşma ve etkileşimde de önemli eşikler aşıldı. Büyük sergilerin, müzelerin ve bienallerin açılmasıyla birlikte kültürel alanın da dönüşüme uğradığını görüyoruz.
Dünyada takip ettiğiniz sanatçılar kimler?
Yaşadığımız çağı tanımlayan çağdaş sanatçıları takip ediyorum; Anselm Kiefer, Damien Hirst, Jeff Koons ve Anish Kapoor, Andy Warhol, Jean-Michel Basquiat, Ai Weiwei, Tracey Emin, Marina Abramović, Francis Bacon, Jean-Michel Basquiat, Yayoi Kusama, Banksy, David Hockney gibi. Ayrıca her zaman modern sanatı yaratan sanatçıların çalışmalarına da bakıyorum. Kazimir Malevich, Jackson Pollock, Wassily Kandinsky, Piet Mondrian, Mark Rothko ve Gerhard Richter gibi. Hepsinin üzerimde bir etkisi vardır. Ama bende olağanüstü bir etki bırakan, sanat anlayışımın olgunlaşmasını sağlayan asıl kişinin Yaşar Kemal olduğunu söyleyebilirim.
Güneştekin Fonu yapılanmasından ve projelerinden de bahseder misiniz?
Güneştekin Vakfı olarak kültür ve sanat eğitiminin, temel eğitimin vazgeçilmez bir bileşeni olduğunu savunuyoruz ve bu nedenle de sanata erişim olanağını genişletmek için çalışacağız. Sanat eğitimi almak isteyen ama yeterli olanakları olmayanlara burs sağlayacağız, sanatla yaşamını kazanmak isteyen yeni sanatçılara ihtiyaç duydukları desteği verecek ve birlikte proje üreteceğiz. “Gâvur Mahallesi” vakfın ilk projesiydi. Serginin kitabı Güneştekin Vakfı Yayınları’nda çıktı. Vakıf, yurt içi ve yurt dışında pek çok kurumla iş birliği içinde projeler üretecek, farklı disiplinlerde sanatsal üretimleri ve sergilemeleri destekleyecek.
Toplumsal gelişimde sanat eğitimi neden önemli?
Her çocuğun ve gencin, sanat eğitimi aracılığıyla estetik duygusunu, yaratıcılık ve eleştirel düşünebilme yeteneğini geliştirme hakkı var. Birçok ülkede sanat eğitimi zorunlu hale getirilmiş. Ülkemizde genel olarak çocukların ve gençlerin, sanat öğrenimine erişim olanağı oldukça kısıtlı, neredeyse yok. Koşulların iyileştirilmesi, eşit olanaklar sağlanması gerekiyor. Örgün eğitim kurumları dışında, başta müzeler olmak üzere tüm sanat kurumları, yaygın olarak çocukların kültürlenmesi sürecinde yaratıcı bir eğitimden geçmelerini sağlamalı.
İzmir’de sergilenen “Gâvur Mahallesi” serginiz geçtiğimiz ay sona erdi. İzleyicilerinizle bir sonraki buluşmanız ne zaman, hangi hikâye ile olacak?
2024 yılı içinde Moskova Modern Sanatlar Müzesi’nde sergim açılacak. Venedik Bienali kapsamında ya da onunla eş zamanlı Venedik’te bir sergi açmak için de çalışıyoruz. Bu sergiler için konseptler henüz net değil ve gelişme aşamasında. Urla’da yapımı devam eden ve Güneştekin Vakfı’na bağlı olarak çalışacak sanat rafinerisinin de bu yıl tam olarak faaliyete geçmesini planlıyoruz.