Sanatın güzelliğini çok boyutlu olmasında bulan Yeni Medya Sanatçısı Ecem Dilan Köse; sanatsal üretim sürecini, fikirlerini ve ilhamını Kreaktivist Dergisi ile paylaştı.
Dijital ifade olanaklarının sunduğu imkanları; hayal gücü, ritim duygusu ve kültürel kodlarla birleştiren Köse; “Sanatçının zihni bir dataset (veri kümesi) gibi. Siz bu dataseti ne ile besler, doldurursanız çıktısı da buna yakın olacaktır. Ait olunan kültür de bu datasetin temelini oluşturur. Ben kendi kültürümü bilen, tanıyan, seven ve sahip çıkan biriyim. Geçmişte sanat ve zanaat alanında yapılmış her şeye kıymet veriyorum, merak ediyorum” dedi.
Farklı disiplinlerde sanatı deneyimleyen biri olarak dijital sanatla tanışma ve ilerleme sürecinizi kısaca dinlemek isteriz.
Sanat, açık olmak ve çok yönlülük içinde yeşerir. Oldum olası meraklı ve araştırmacıydım. Deneyselliğe kıymet veriyordum. Karşılaştığım bütün yeniliklere bir göz atmayı yaşamımda alışkanlık haline getirdim. Durum böyle olunca bilgisayar içerisinde yapılabilecek her türlü üretim şekli ilgi alanıma giriverdi. Bir anda; “Ben bütün üretimlerimi burada yapacağım” demedim. Zihinsel olarak sorguladığım tüm konular kendi içerisinde zaten akıyordu, sadece ilk buldukları çıkışlardan çıkmaya başladılar. Yavaş yavaş yatkınlığım ve ilgi alanlarım bu çıktıların derinleşeceği yönü belirledi ve dijital sanatın içine derinlemesine giriş yapmış oldum. Hayat o kadar girift ve birbirine dönüşen, birbirini besleyen olaylardan oluşuyor ki, şimdi geldiğim noktanın özünde dans var, müzik var, spor var… Yaşamımda bölüm bölüm yer verdiğim her şey var.
Dijital sanatın net bir çizgisi olmaması, sizin sunduğunuz örneklerdeki gibi farklı disiplinlerle birleşerek yeni boyutlar kazanması heyecan verici bir süreç. Bugüne kadar yaptığınız çalışmalarda hangi disiplinlerden yararlandınız?
Sanatın zenginliğini; tam olarak sorduğunuz gibi çoklu boyuta sahip olmasında, çeşitli olmasında buluyorum. Birlikteliklerin yararlı olduğunu düşünüyorum. Özellikle son dönemde değişik ve beni beslediği kadar sanatımı da besleyen birleşkelerin içinde yer aldım. Örneğin Original by nature sergisinde eser 3’lü bir birliktelikten oluşuyor ve her bileşke ayrı ayrı çok değerliydi. Cam sanatı, hidrofonik sistem ile yaşayan bitkiler ve dijital sanat. Hepsinin birbirini beslediği müthiş bir birliktelik. Akaretler’de yaklaşık bir ay boyunca seyirciyle buluşan, huzurlu bir sergimiz oldu. Çok güzel yorumlar aldık, çok güzel anlar yaşadık; eserin üretim sürecinden deneyimlendiği ana kadar tamamı bu çok boyutluluk durumuna harika bir örnek olmuştu.
Ve bambaşka bir örnek Nemrut’ta kurulan ‘omurga’ isimli eserim. Benim için harikulade bir deneyimdi. Öylesine tarihi bir yerde, UNESCO’nun koruma altına aldığı, inanılmaz bir enerjisi olan, kralların tam karşısında bir yerleştirme yaptım. Adıyaman’ın dokusunu az çok bilirsiniz. Renk paletini gözünüzün önüne getirebilirsiniz. Buraya dijital görüntüleme cihazlarıyla bir yerleştirme yapmak aslında büyük bir kontrast yaratmak demekti. Hem büyük bir tarih hem büyülü bir mekan… Benim için fikirsel olarak da uygulama olarak da zorlu bir süreçti. Sürekli kafamda; “Oraya ne koyacağım? Kim olarak bulunacağım? Ne söyleyeceğim? Krallara bakacak 2023 yılında doğmuş bir yapıtın oradaki niyeti ne olabilir?” soruları ile o kadar boğuştum. Ki üretim süreci uykuyla uyanıklık arasında spiritüel ve entellektüel bir rüyaya dönüştü. Ve ben en sonunda orada günümüz insanını temsil eden, bazen bozulan bazen yeniden yapılanan bir insan omurgasıyla çıktım. Geçmişin kadim bilgileriyle sohbet etmeye, bilgi alışverişi yapmaya çıktım. Eser, gün doğumuyla açıldı. Nemrut’ta gün doğumu dünyanın en güzel gün doğumu olarak betimlenir. Eserin sesi bütün dağa yayıldı, yumuşacıktı, asla yabancı değildi; dağın renk paletiyle, ışığıyla birliktelik içindeydi. Beni değiştirdi, derinleştirdi. Bana ve sanat üretimime yeni bir boyut kattı. Zaten içimde kavramsallığı yüksek bir sanatçı yönü vardı. Bu alandaki kapılarımı iyice açtı. LED ekranın arkasında ağladığımı hatırlıyorum. Asla unutmayacağım. Umarım tekrar orada olma şansım olur.
Müzik – dijital sanat ilişkisinde ritim duygusu çalışmalarınızın tümünden yansıyor. Önce zihninizde müzik mi görseller mi oluşuyor?
Aslolan hep hisler oluyor. Bazen bir melodi zihnimdekileri iyi ifade ediyor ve ona tutunuyorum, bazen görsel bir anda beliriyor ve onu bazı sesler içerisinde dans ettiriyorum. Hangisi önce olursa olsun görsel üretim süreci uzun bir süreç. Bu süreci, duyguya bağlı kalmak için hep aynı sesleri dinleyerek benzer duyguda müziklerin içinde kalarak geçiriyorum. Bütünlüğü bu şekilde sağladığım bir metodum var.
Yine de Nemrut ve Original by Nature işlerinde olduğunu gibi sesin eserle beraber oluştuğu durumlar olabiliyor. Hisle alakalı yine bu durum, hissin büyüsünün sesle mi görselle mi dışarı yayılacağını ön göremiyorum. Üretim kampımın içinde kendi kendine şekilleniyor. Şunu söyleyebilirim ki ikisini birbirinden ayrı düşünmek benim için çok zor. Bütün hücrelerime kadar biliyorum ki temelde ikisi de frekans ve ikisi de istediğim, içinde bulunduğum tek bir duyguyu tetikliyor. Bu sebeple ikisi de senkron ve benzer bir dalgadalar.
Üretimlerinizde; geçmiş ve yerleşik kültürden beslendiğinizi ifade ediyorsunuz. CryptoMarble serinizde Ebru sanatı üzerine yaptığınız çalışmalar bulunuyor. Var olan kültürümüzün sanatınızdaki yerini anlatabilir misiniz?
Sanatçının zihni bir dataset (veri kümesi) gibi. Siz bu dataseti ne ile besler, doldurursanız çıktısı da buna yakın olacaktır. Ait olunan kültür de bu datasetin temelini oluşturur. Ben kendi kültürümü bilen, tanıyan, seven ve sahip çıkan biriyim. Geçmişte sanat ve zanaat alanında yapılmış her şeye kıymet veriyorum, merak ediyorum. Bu sebeple onu tanımak, deneyimlemek istiyorum. Bu da benim datasetimi etkiliyor. Üretimsel sanatlarla uğraşırken gördüklerimi hep başka gördüklerime benzeterek kendimce anlamlandırmaya başlamıştım. Ebru sanatı bu anlamda muhteşem bir benzerlik içeriyordu. Üretilen her şeyin eşsiz olması, bir rastgelelik içermesi… Generative (üretken) sanatta da bu var. Kodlar, algoritmalar yarattığınız görselin sistemini oluşturur, tıpkı boyanızın ve suyunuzun kıvamının ebrunuzun şekillerinin yayılma sistemini oluşturması gibi. Bu benzerliği göstermek çok keyifliydi. Birbirinden tamamen farklı iki alnı birlikte kullanmak ve ne kadar benzer olduklarını anlatmak… Bu seri ile ilk kişisel sergimi kamusal alanda yapma fırsatı buldum ve 30.000 civarında misafirim oldu. Dijital sanatı sevdirmeye, anlatmaya çalışan biri olarak bu çok güzel bir seri oldu. İnsanlar bildikleri bir sanatı bilmedikleri bir sanat dalıyla gördüklerinde anladılar ve yakın hissettiler. O kadar çok algı bariyerini yıktı ki 🙂
Bahsettiğimiz kültür ögelerini dijital eserlere aktarmadaki motivasyon kaynağınızı nedir?
Ana konum her zaman insan, evren (yaşadığımız yer) ve duygular. Kültür, bir toplumun duyuş ve düşünüş birliği; kendi gelenek durumundaki yaşayış, düşünüş ve sanat varlıklarının tümü. Biz nasıl düşünüyoruz? Nasıl yaşıyoruz? Ne hisler içerisindeyiz? Şimdi ile kültürel varlıkların arasında güçlü bir iletişim var, kültür değişir, zenginleşir. Çünkü zaman yaşayışı ve düşünüşü değiştirir. Haliyle hisler değişir. Ben bu geçişleri deneyimliyor, deneyimlediklerimi nasıl göstereceğimi nazikçe seçiyorum. Bu durumda benim sanatım benim kültürümle bağlı, zamanla değişiyor ama gelecekte köklenmiş değişimlerin parçasıyım bunu biliyorum. E sonraki kuşaklara bir şeyleri anlatırken bu birliktelik olmazsa da yarım, zamanın araçları olmazsa da yarım. Bütünsel olarak bu şekilde yaklaşıyorum. Üretimlerimi bu yönde yapıyorum.
Dijital eserlerinizin hazırlık sürecinizden biraz bahsedebilir misiniz?
Sanat üretmek, işinizi yaptınız sonra biraz tatil yapabilirsiniz gibi bir iş değil. Bütün yaşamınız buraya adanmış. (Bunun hem tatlı bir romantizmi var buna kıymet veriyorum ve bunu korumaya çalışıyorum.) Beslenmek için büyük bir açlık var ki daha açık fikirli olmak, daha yenilikçi olmak, daha gelişkin düzeyde eserler üretmek bu açlığa bağlı. Bu açlığı dünyada neler olup bitiyor, diğer sanatçı dostlarımız neler yapmış, tarihte neler olmuş, teknoloji nereye gidiyor bu sorularla besliyorsunuz; yanında da içsel yolculuğunuz. Bu yüzden okumak, izlemek, dinlemek, sanatı salt deneyimlemek çok önemli ve benim için ciddi bir mesaidir. Üretim zihnimde başlıyor çoğu zaman ben fark etmiyorum. Sonra çizimlere, modellere, AI destekli bir takım imaj veya seslere dönüşüyor. Bazen doğada bir hale dönüşüyor. Genelde üretime başlayacağıma dair mesajı kendi bedenimde yayılan bir heyecan duygusu var mı yok mu bu sinyalden alıyorum. O heyecan beni üretim kampına sokuyor. Atölyeye giriyorum ve konsantrasyon durumu başlıyor 🙂
Dijital ve organik formları birleştirdiğiniz Series Sense eserlerinizden de bahsedebilir misiniz?
Sense serisi benim için kamusal bir söylemi olan bir seriydi. Görüntü teknolojisinin çılgınca hızlı ilerlediğini görüyordum. Sokaklarda kontrolsüz kullanılan ekranlar, parklarda tasarlanmamış ışıklar beni korkutuyordu. İnsanız; görme duyularımız, işitme duyularımız limitli (fakat evrilmeye açık). Bu duyuları doyurum şeklimiz yaşamımızda ciddi etkiye sahip. Bu görü sebebiyle ekranların tasarlanması gereken mimari bir öge olduğunu düşünmeye başlamıştım. Bunu göstermek ve aslında bu konudaki profesyonellerin de dikkatini çekmek amacıyla bu seriyi yaptım. Ekranların ve ışık kaynaklarının insan psikolojisi gözetilecek şekilde tasarlanması gerekiyor. Söylemim buydu. Seri, üç dijital heykel ve bir video işten oluşuyor. Heykeller yokyerin ortasına yerleştirilmiş kamusal olduğunu düşündüğümüz bina ölçeğinde ekranlarla beraber tasarlanmıştı. Mermer ile inşa edilmiş heykeller, pirinç detaylarla ekranla bütünleşmişti. Ekranlarda ‘human / insan’ isimli video eserin tamamı veya bir kısmı animasyon olarak akıyordu. Görmek, tatmak ve duymak deneyimlerinin mimari soyutlamaları olan heykel serisi insan ile dijital cihazların bütünleştiği şehirleri ve algı deneyimlerine form üzerinden göndermeler yapıyor. Umarım içlerinden birini bir gün inşa ederim 🙂
Çalışmalarınızda kültür kadar öne çıkan önemli başlıklardan biri de sürdürülebilirlik ve organik dünya. Malzeme kullanımından eserin içeriğine kadar tüm alanlarda bu fikri yansıtıyorsunuz. Bu süreçten bahseder misiniz?
Kültür için bahsettiğim her şey aslında bulunduğumuz toplumdan bağımsız ‘insan’ olarak var olmak ile de örtüşüyor. Evimiz, varoluşumuz; gezegenimiz, gezegenimizdeki yerimiz… Bunları; “Kimim ben?” diye düşünürken göz ardı edemem. Doğayı seviyorum, varoluşum bu. Etten kemikten yapılmışım (bu tabiri çok seviyorum. ) Soru; “Neyim ben, nerede yaşıyorum, nasıl yaşıyorum?”. Evimizi korumak, birlikte yaşamanın getirdiği olumsuzluklara karşı önlem almak önemli. Gelecek öngörüleri, teknolojinin gittiği yer, insanlığın devamı, gezegenimizin dönüşümü… Bu konuların varoluşumuzun temelinden uzaklaştığı senaryolarda ilerlemesi korkunç felaketlere sebep olacaktır. Bu sebeple organiklemenin önemini anlatmaya çalışıyorum. Dijital araçlar kullanarak yapıyorum bunu. Bu ne kadar kontrast gözükse de gidişatımızda teknolojiden vazgeçmek gibi bir seçenek mümkün olamaz; teknolojiyi evriltmek gibi bir seçeneğimiz olabilir. Bu sebeple seçimlerini sürdürülebilirlik, organikleşme ve doğaya zarar vermeyen onunla senkron olabilecek gelişimlerin desteklenmesi en önemlisidir.
Üzerinde çalıştınız yeni projeleriniz nelerdir?
Nemrut işinin beni derinleştirdiğinden bahsetmiştim. Artık çalışmalarımda söyleme verdiğim önemin ön planda olduğu arayışlar içindeyim. Uzun süredir devam ettiğim, teknolojisini geliştirmeye çalıştığım; daha büyük ölçekteki eserlerimle ilgileniyorum. Globalde yapmakta olduğum işlerim ve derinlemesine çalıştığım bir biomalzeme araştırma sürecim var. Zaman içerisinde süreci paylaşmaya başlayacağım. Çok heyecanlıyım. Geleceğe dair heyecanımı kaybetmemeye çalışıyorum. Ülkemde yaşanan olaylardan sonra kültür – sanat alanında çalışanlar olarak önümüzdeki minimum 10 yıl çok çok işimiz olduğunu düşünüyorum. Topluma iyi gelecek eserler yapmaya karşı hoş bir motivasyonum var. Bu yönde bütünsel deneyimler yaratmaya çalışıyorum. Onun dışında; inşa ettiğim profilin kız çocuklarına örnek olabileceğini düşünüyorum buna yönelik tatlı bir çalışma içerisindeyim. Yetişmekte olan çocuklarımızın teknolojiye dair bir öğrenme bariyerinin bulunmadığı, araştırmaya meraklı, üretim yapmaya hevesli olabilecekleri bir motivasyonu kendi içlerinde bulmalarını diliyorum. Bunu yapabileceklerini onlara göstermeyi hedefleyen eserlerin üretimi içindeyim.