Çocukluk yıllarında yaşadığı ortam, gözlemleri, imkanları, imkansızlıkları, hayalleri ve keşfettikleriyle kendi kendini var eden Devrim Erbil, geleneksellikle modernizmi harmanladığı eserleriyle Türk resim sanatı içinde özgün, eşsiz ve ilham veren bir yerde.
Şiir sevgisi ve çizgisel ifadesiyle oluşan, seçtiği temalarda ve üslubunda sabit ama tekrardan uzak eserleriyle “Resmin şairi” olarak adlandırılan değerli Erbil, Kreaktivist bölümümüze konuk olarak bizleri onurlandırdı. Her daim heyecanla ve coşkuyla anlattığı sanatını, sanat eğitimine verdiği önemi ve yeni bir projeler yaratma tutkusunu konuştuğumuz Devrim Erbil, yapıtlarıyla özgün bir nitelik kazanma arayışını halen sürdürüyor.
Sanat üretimine yeni başlayan bir birey zaman içinde yaşadığı toplumdan, bölgeden etkilenerek kendi özgün formunu buluyor. Sizin için bu süreçte dönüş noktaları, kırılma anları nelerdir?
Sorunuz 2 şekilde cevaplamam gerekiyor. Birincisi; kişisel açıdan yani benim için kırılma noktası nedir? İkincisi ise sanat eğitimi için kırılma noktasını nedir? Ben birkaç işi birden yaptım. Ressamdım, sanat eğitimcisiydim, ressam yetiştiren Güzel Sanatlar Akademisi’nde sanat atölyesi yöneticisiyim ve ressam yetiştiriyordum. 50 – 60 yılın birikimimle, sanatçının yetişmesinde özgün formunu bulmasının kolay olmadığını biliyorum. Benim kendi çizgimi bulmam farklı bir akışta oldu. 1937 doğumluyum, çocukluğum Balıkesir’de geçti. Yaşamımın çocukluk günleri, 1939’dan 1945’e kadar süren İkinci Dünya Savaşı’na denk geliyor. Türkiye savaşa girmedi ama Hitler’in ordusu Edirne sınırına kadar gelmişti. Her an savaşa girmek üzereydik. Ekmek, şeker karneyle veriliyordu. Balıkesir’de o tarihlerde ne bir müze ne sanatla ilgili bir galerinin olmadığını, yani bir sanatçı adayını besleyecek ortamın olmadığını söylemeye gerek yok. Sergi, müze, galeri yoktu ama kitaplar vardı. Ben kitapları okuyarak içimdeki duyarlı yanı edebi sanatlarda besledim. Elime geçen her kitabı okuyordum ve şiir son derece ilgimi çeken bir alandı. Şiirler, düz yazılar yazmaya başladım. Kompozisyon da birincilikler kazanıyordum. O ortam içinde sürekli kalsaydım kuşkusuz belki bugün şair olacaktım. Ancak şiir sonradan resimlerime girdi ve sanat dünyasında “Resmin şairi” olarak anıldım. Şiir bugün yaşamımda resim kadar yer almasa da her zaman benim için çok önemliydi. Çünkü insanlık tarihinde duygular değişmedi. Primitif bir insanda da Orta Çağ’da yaşayanda da… İnsanlık birçok aşamalardan geçti ama bir sevgiyi, aşkı yaşamak, doğayı, yaşadığı ortamı hissetmek ve bunu anlatma çabası hiçbir zaman değişmedi.
Resimle ortaokula giderken ancak karşılaştım. Büyük bir açlıkla, susuzluk içinde vaha bulan bir insan gibi çizmeye başladım. Meslek seçme aşamasına gelince de aklımda resimden başka hiçbir şey yoktu. Sanatı, sıkıntılarını göze alarak seçtim. Toplum içerisinde çok daha parlak bir meslek diye bakılmamasına karşın sanatı seçtim. Şimdi seçsem, yine sanatı seçerim hiç kuşkum yok. Hiçbir etken kaynak olmadığı halde ben renklerle oynayarak çevremi resmime yansıtarak kendi kendimi buldum. Akademiye girdikten sonra da çok zor olmadı.
Sanatta yaratıcılığı besleyen nedir?
Sanatta yaratıcılığı besleyen çevredir, ortamdır, kültür birikimidir. Çevresinde sanat etkinliklerinin olmasıdır. Müzelerdir, sergilerdir, galerilerdir… Seyahatlerde sanatın o kentte, o ülkede nasıl olduğunu merak etmektir, görmektir, tanımaktır. Televizyonda izlemektir, sanatı konuşmak, tartışmaktır. İşte bütün bunlar bir insanın hayatını gerçekten doldurur.
Kendi özgün ifadenizin oluşumunda da kültür üzerine önemli araştırmalar yaptınız, bu süreçten bahseder misiniz?
İnsan işini, mesleğini sevdikten sonra mutlaka onunla ilgili her şey ilgisini çekiyor. Özellikle Akademi’deki öğrenciliğim sırasında İstanbul’daki müzeler, mimari yapılar, kitaplar, sanatla ilgili yazılar, tartışmalar, hepsi ilgimi çekti. Bütün bunların üzerinde akıl yürütmem hem kafa yormam hem yorumlamam herhalde benim kişiliğimi oluşturmuştu diyebilirim.
Üretimde malzemenin yeri ve kullanımı için neler söylemek istersiniz?
Malzemenin yeri mutlaka bir sanatçının eser verme sürecini etkiler. Mesela birçok sanatçı yeni arayışları malzemede de yapar. Sanat eseri sadece bir fikrin, bir düşüncenin anlatılması değildir. Onu belli bir malzemeyle anlatmaktır. Ressam için renk önemlidir, renkle anlatır. Ama renk nasıl kullanılır? Teknolojinin gelişmesi, renge verilen önem, bir takım yeni boya çeşitlerinin bulunması… Bütün bunlar ressamın önüne serildiği zaman o kendisine uygun bir malzemeyi seçer. Bana gelince, ben Balıkesir’de renkli çini mürekkeplerini keşfettim. Resmin ana ilkesi renkle uğraşmaktır. Çizgi, kültler, ışık, gölge önemlidir. Bütün bunlar sanat dünyasında çeşitli dönemlerde hep öne çıkmıştır. Mesela çizgi uzun süre kullanıldı, Rönesans’ta eskizler için kullanıldı. Ama 20. yüzyılda çizgi doğrudan doğruya resmin ana maddesi olarak öne çıkar. Ben tesadüfen renk verecek bir malzeme ararken, renkli küçük şişelerde çini mürekkepleri gördüm. O renkli çizgilerle resim yaptım. Mesela bu hâlâ ilginç bir şeydir, bugün bile resimlerime yansın.
Renkli çizgilerle resim yapmak
Hiç farkında olmadan yokluk içinde o malzemelerle yeni bir yol bulma çabasına girmişim. Renkte yeni denemeler yapan sanatçılar arasında Rönesans’ta Leonardo Da Vinci vardır. Leonardo’nun birçok resmi bu denemeler yüzünden yok olmuştur. Da Vinci, araştırmacı kimliğiyle çok yeni şeyler denemiştir. Fresk üzerinde yağlı boyaları denedi, üst üste getirdi, resimler aktı… Çünkü yeni bir malzeme yeni anlatım olanakları sağlar. Yani farklı, saydam bir renkte üst üste bindikleri zaman, kazındığı zaman, alt tabakaya ulaşıldığı zaman, katmanlar halinde kullanıldığı zaman… Her malzemenin bir farklı uygulama şekli vardır ve Da Vinci bunları aradığı için birçok resmi de harap olmuştur. Ama sanatçı bir tekniği bulduğu ve onun üzerine gittiği zaman hem kendi üslubunun çeşitlemelerini yapma şansı vardır hem de yeni bir anlatım biçimiyle uğraşır. Bu üslubunu etkiler. Malzeme her zaman sanatçının anlatmak istediklerini daha üst seviyede ortaya çıkaran bir araçtır.
Temel eğitimde sanatın da yer alması gerektiğini pek çok platformda değiniyorsunuz. Yaşadığımız kentlerden kullandığımız eşyalara, toplumsal yaşam gereksinimlerinin içinde estetik bir yan var. Söyleşilerinizde bu durumu daha çok renk bilgisi ile ifade ediyorsunuz. Renk bilgisi, kimin için neden önemlidir?
Aynen ve renk hepimiz için gereklidir. Şöyle bir şey düşünün, renksiz bir dünya ne kadar sıkıcı olurdu? Renk hiç farkına varmadan dünyayı algılamamızda, mutluluğumuzda, sıkıntımızda çok önemli bir rol oynar. Uzun süre bir kırmızı duvara baktığınız zaman kanınız daha süratle dolaşmaya başlar. Bir takım fizyolojik gelişmeler, değişiklikler olur. Çok kötü bir griyle boyanmış bir fabrikada çalışan işçiler, mutsuzsa, üşüme duygusu varsa o rengi değiştirdikleri zaman bu hal de gider. Şehirlerin, mekanların, yaşadığımız ortamın rengi, giysilerimiz, o renklerin yan yana gelmesindeki uyum… Bizi her zaman etkiler. O yüzden renk insanlığın en güzel yanıdır. İnsanoğluna verilmiş en güzel imkanıdır. Ressamlar, mimarlar rengi iyi kullanırsa etrafımız iyi armonize edilmiş renklerle dolu olur. Doğa buna çok güzel örnekler veriyor. Kırlarda dolaştınız, deniz kenarına gidip de denizin mavisiyle gönül mavisini, ağaçların yeşilini gördüğünüz zaman, bunların yakın bir uyum içinde bizi mutlu ettiğini düşünürsek renkle her zaman iç içeyiz. Rengin estetik değerlerini ve aynı zamanda da psikolojik etkilerini yaşıyoruz. Bu yüzden rengi çok iyi bilmemiz lazım. Yeni renk uyumlarını, sanatçıların insanların zevkine sunması lazım. Kütle hacim nasıl heykeltraşın işiyse, renkler de ressamın sorumluluk alanıdır.
Ülkemizde renk kullanımı konusunda gözlemleriniz nelerdir?
Önceki sorunuzda bahsettiğimiz gibi renk kullanımı çok ciddiye almayacak bir konudur. Birçok ülkelerde renk enstitüleri var, araştırma yapıyorlar. Üniversitelerde renk ve ışık üzerine çok ciddi çalışmalar yapıyorlar. Bizde biraz yavaş gidiyor bu işler. Umarım ki bu konuşmalarımızı, anlatmalarımızı, verdiğimiz önemi önce ressamlar ciddiye alıp, önemini anlayacak ve anlatacaklar. Sonra eğitimciler anlatacak, bilim insanları, doktorlar biraz daha sanatla ilgilenecek. Hem bilimin imkanları hem fizyolojinin varlığını, insan yapısını bilmek; bildikten sonra da onun kullanması için gerekli yolları bulmak, bilim insanlarının ve sanatçıların işidir. Ama şu anda ressamlara da çok büyük sorumluluk düştüğünü söylemek isterim.
Sanat üretimi yapmak isteyen, bir ışık, özgünlük arayan gençlere neler tavsiye edersiniz?
Gençler mutlaka araştırıcı olmalı. Sadece kendilerini, öğretileni değil, sorgulayarak daha yeni bulgulara erişmeleri gerekli. Kendilerine söylenenleri benimseyerek onları yapmakla yetinmemeliler. Yeni yeni araştırmalar yapmalı, ülkelerin kültürlerini, o ülkeden gelip geçmiş kültürlerin ürünlerini görmeliler. Müzelerini, mimari yapılarını görmeler. Arkeoloji ile ilgilenmeliler.
Eklemek istedikleriniz
Ben, işimi çok severek yaptığım için hayatım boyunca herkesin sevdiği işi yapmasının çok önemli olduğunu hatırlatmak istiyorum. Sanat eğitimi almak isteyenlere kapı açılmalı. Yürekli insanlar çıkıp, Türkiye’de; “Ben ressam olmak istiyorum” diyen herkese kapısını açmalı. Yakın zamanda yaşadığım bir olayı da aktarmak isterim. Çorum’da eskiden bizimle çalışan birinin, bir tanıdığı varmış. Bu tanıdığının kızının çizdiği resimleri bana yolladılar. İnanılmaz bir şey! Akademide her sene 5 bin kişi, 10 bin kişinin katıldığı sınavlar yaptık ve doğrusunu söyleyeyim o yetenekteki çocuk çok azdı. Desenleri görünce, nerede sanat eğitimi aldığını sordum. Ailesi sanat alanında eğitim almasına izin vermemiş ve çocuk şu an Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde fen ilimlerinde bir alanda okuyor. Ama o ressam. Yakında onu buraya çağıracağım, vakıftan burs almasını sağlayacağım, resim yapması için teşvik edeceğim. Bir insan bir işi sevip yapıyorsa hayatı değişir. Hem kendisi için hem insanlık için önemli bir değişimidir bu. Her şeyden önce gençlerin istediği mesleği seçme özgürlüğüne sahip olmalarını ve mesleğiyle toplum içinde yer almasını, onun iyi yanlarını göstermelerini isterim. Bu nedenle kendimi anlatıyorum ki ben sanat yokluğu içinde çıktım geldim. Ben bu noktaya gelebiliyorsam benden çok daha üstün yetenekliler mutlaka eğitim görmeli. Ve ben böyle insanların olduğuna inanıyorum.
Devrim Erbil ile yapılan bu sanat dolu söyleşi, renklerin, duyguların ve özgünlüğün dünyasına kapı aralıyor. Zorlukları aşarak kendi çizgisini bulan Erbil’in hikayesi, sanatın sadece tuvalde değil, hayatın her anında nasıl bir rehber olduğunu gösteriyor. Genç yeteneklere bıraktığı güçlü mesajlarla dolu bu röportaj, sanatın evrensel dilini konuşan bir ustadan ilham dolu bir yolculuk sunuyor.