Paylaş:
Aristo’nun Rüyası, sürükleyici kurgusu ve başarılı dil kullanımıyla Türk edebiyatına değeri yadsınamaz bir katkı olarak; İnkılâp Kitabevi etiketiyle raflardaki yerini alıyor.
Adeta bir tiyatro oyunu akışında kaleme alınan Aristo’nun Rüyası kitabı Aysu Altay’ın hayata dair metaforlarıyla harmanladığı özgün bir eser olarak okurların beğenisine sunuluyor. Kahramanımız Aristo’nun varoluş sancılarını ve çaresizliğini her satırında okuyucunun iliklerine kadar işleyen Altunay, kitabın şaşırtıcı sonu ile edebiyatseverleri Aristo’nun yerine koyarak iç dünyasının bitmeyen hesaplaşmalarına dâhil ediyor.
İnsanın doğası gereği yüzyıllardır sorduğu; var olma, yok olma, hiçlik, akıl, güç, ahlak, gibi varoluşsal meseleleri isabetli tespitler ve çatışmalarla anlatan Felsefe öğretmeni Altay, okuyucuyu duygu ve düşünceleri ile yüzleştirip; Aristo’nun Rüyası kitabında sürüklenmesine izin veriyor.
Yaşamın zor ve kritik anlarıyla yüzleşmemize yardımcı olmak için; akıcı bir kurguyla desteklenen Aristo’nun Rüyası, okurları düşünce labirenti içinde kaliteli bir yolculuğa çıkarıyor.
KİTAP HAKKINDA
Etrafına baksana Aristo… Yaşama, düne, bugüne, şu ana bir bak! Her yer, nefesinin dağıldığı boşluk bile korkularla dolu. Bazıları kendi, bazılarıysa başkalarının korkularıyla beslenir. Bazen süslü püslü bazen pejmürde bir kıyafetle giyinirler korkularını. Kimilerinin korkusu yuvasıdır, sıcacık ve korunaklı; kimilerinin korkusu ise her şeyi yerle bir eden cesaretinde gizlidir. Korkular kılık değiştirir, ancak ya korkaklığa ne demeli? Vicdana sus diyen korkaklığa ne demeli! Oysa bilmezler demiri ateşin, insanı utancın yoğurduğunu. Utanç ne çıkılmaz bir huzursuzluktur, hâlâ duyabilene!
Aristo’nun kendi iç sesiyle girdiği savaşta kim galip gelecek?
Aristo’nun Rüyası, yazmak isteyip de yazamayan, kafasındaki kurgu ile gerçek hayatı arasında sıkışıp kalmış, kendi benliği ile çatışması bitip tükenmeyen, varoluşsal sancılarıyla başa çıkmaya çalışan bir karakteri en yakından tanımamıza olanak sağlıyor.
“Yetemiyorum, yaşamak nedir bilmiyorum!” derken Aristo’nun çektiği acıyı iliklerimize kadar duyumsarken, mutlaka kendimizden bir parça bulacağımız satırlarla karşılaşıyoruz ve hatta, bir noktada biz de kendimizi kendi iç sesimizle bir çatışma içerisinde buluyoruz.