Türkiye’nin köklü tarihine ışık tutan Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürü Yusuf Kıraç ile yaptığımız derinlemesine röportajda, antik çağlardan günümüze uzanan zengin kültürel mirası keşfediyoruz. Arkeoloji tutkunları için benzersiz bir deneyim sunan bu röportajda, tarih ve arkeoloji tutkunlarını bekleyen sürükleyici anlatılar ve keşfedilmeyi bekleyen heyecan verici bilgilerle dolu bir dünya sizi bekliyor.
Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Türkiye topraklarının zengin kültürel mirasını yansıtan koleksiyonuyla dünyanın en dikkat çekici müzelerinden biri. Yakın zamanda 100. yaşını kutlayan müze adından da anlaşılacağı üzere, Anadolu tarihine kronoloji ve kapsamlı bir bakış sunuyor. Yapım aşaması ve barındırdığı eserlerle birlikte müzeyi eşsiz kılan özelliklerden biri de kültürel miras bilincine sahip bireyler yetiştirme konusunda üstlendiği misyon.
Müze Müdürü Yusuf Kıraç ile yaptığımız söyleşide hem çocuklar hem de görme engelli bireyle için sürdürdükleri projeleri heyecanla dinledik. Tarihi eser, kültür mirası bilincini küçük yaşta edinen bireylerin, günümüzde çevrelerinde gelecekte toplumda önemli bir fark yaratabileceğini belirten Kıraç; “Tarihi eserler ve buluntuların bizlere neler anlattığını, bu anlatılara neden itibar etmemiz ve korumamız gerektiğini küçük yaşta zihnine yerleşen bireyler, gelecek yıllarda tarihi bir obje ya da kalıntı ile karşılaştığında onu koruyacaktır. Üzerine yazı yazmayacak, define hayaliyle eseri tahrip ya da yok etmeyecektir” dedi.
Türkiye’de Avrupa Yılın Müzesi Ödülü’nü kazanan ilk Türk müzesi olma özelliği de taşıyan Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin kuruluş sürecini kısaca sizden de dinleyebilir miyiz?
Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Ankara’nın At Pazarı olarak isimlendirilen semtinde, Ankara Kalesi’nin dış duvarının güney doğu kıyısında, yeni işlev verilerek düzenlenmiş iki Osmanlı yapısında yer alıyor. Bu yapılardan biri Mahmut Paşa Bedesteni, diğeri ise Kurşunlu Han.
Bedestenin; Fatih Sultan Mehmet dönemi baş vezirlerinden Mahmut Paşa tarafından 1464 – 1471 tarihleri arasında yapıldığı tahmin edilmektedir. Kitabesi yok. Kaynaklarda Ankara sof kumaşlarının buradan dağıtıldığı yazılmaktadır. Yapının planı klasik tipte. Ortada 10 kubbe ile örtülü dikdörtgen planlı kapalı mekân, karşılıklı yerleştirilen üstü beşik tonozlarla örtülü 102 dükkândan meydana gelen bir arasta ile çevrilmiş.
Kurşunlu Han ise; Fatih Sultan Mehmet dönemi baş vezirlerinden Mehmet Paşa’nın İstanbul’un Üsküdar semtindeki imaretine vakıf olarak yaptırılmış. Bu yapının da kitabesi bulunmuyor. 1946 yılındaki onarımda II. Murat’a ait sikkeler ele geçirilmiş. Bu buluntular, hanın 15. asrın ilk yarısında var olduğunu kanıtlar nitelikte. Han, Osmanlı devri hanlarının tipik plan karakterinde, ortada avlu ve revak sırası ile bunları çeviren iki katlı odalardan oluşuyor. Zemin katta 28, birinci katta 30 adet ocaklı oda yer alıyor. Yapının batı ve güney yönlerinde yer alan bodrum katta “L” tipinde bir ahır kısmı mevcut. Hanın kuzey cephesinde 11, doğu cephesinde 9 ve giriş eyvanı içerisinde karşılıklı yerleştirilen 4 dükkân yer alıyor. Bugün, müzeyi oluşturan bu iki yapı, 1881 yılındaki son yangından sonra terk edilmiş.
Bir müze doğuyor…
Ankara’da ilk müze, Kültür Müdürü Mübarek Galip Bey tarafından 1921 yılında kalenin Akkale olarak isimlendirilen burcunda kurulmuş. Akkale burcunun yanı sıra Augustus Mabedi, Roma Hamamı ve Etnografya Müzesi bahçesinde (Namazgahtepe) eserler toplanmış.
Atatürk’ün telkinleriyle merkezde bir “Eti Müzesi” kurma fikrinden hareket edilerek diğer bölgelerdeki Hitit eserleri de Ankara’ya gönderilmeye başlanınca geniş mekanlara sahip bir müze binası gerekli görülmüş. O zamanki Kültür (Hars) Müdürü Hamit Zübeyr Koşay tarafından, devrin Maarif Vekili Saffet Arıkan’a metruk halde bulunan Mahmut Paşa Bedesteni ve Kurşunlu Han’ın onarılarak müze binası olarak kullanılması önerilmiş. Bu fikir kabul edilerek, 1938 yılından 1968’e kadar devam eden bir restorasyon çalışması başlatılmış. Bedestenin orta bölümünde yer alan kubbeli mekânın büyük bir kısmının onarımının 1940 yılında bitirilmesi ile eserler, Alman Arkeolog H. G. Guterbock başkanlığındaki bir heyet tarafından yerleştirilmeye başlanmış, 1943 yılında binaların onarımı devam ederken, orta bölüm ziyarete açılmış. 1968 yılında müze yapısı son şeklini almış. Bugün idari bina olarak kullanılan Kurşunlu Han’da araştırmacı odaları, kütüphane, konferans salonu ve iş atölyeleri yer almakta, Mahmut Paşa Bedesteni ise teşhir salonu olarak kullanılmakta.
Anadolu arkeolojisinin Paleolitik Çağ’dan Cumhuriyet Dönemine kadar sahip olduğu kültür tarihini; Osmanlı Devri’nin tarihi mekanlarında kronolojik bir sırayla dünya kamuoyuna tanıtan Anadolu Medeniyetleri Müzesi bu özelliği ile benzersizdir. Müzemiz, uygarlıklar beşiği Anadolu’nun kronolojisini kesintisiz bir şekilde veren eşsiz koleksiyonu ile dünyanın sayılı müzeleri arasında yer alıyor. Ve belirttiğiniz gibi, 19 Nisan 1997 tarihinde İsviçre’nin Lozan kentinde “Avrupa Müze Formu” kısa adıyla “EMF” tarafından 21 Avrupa ülkesinden 68 müze arasından birinci seçilerek “Yılın Müzesi” unvanını elde etmiş ilk Türk Müzesidir.
Müze hangi bölümlerden oluşuyor?
Bölümleri özellikleriyle sıralamak isterim.
M.Ö. 1.000.000- 8000 aralığında tarihlenen Paleolitik (Yontma Taş) Çağ eserleri müzemizde Antalya Karain Mağarası buluntuları ile temsil edilir. Yontma Taş Çağı insanları mağara ve kaya altı sığınaklarında barınan avcı ve toplayıcı toplulukları oluşturuyordu. Bu insanlara ait taş kemik aletler bu devri belirleyen buluntular. M.Ö. 8000-5500 aralığında tarihlenen Neolitik (Cilalı Taş) Çağ, insanlık tarihinde besin üretimi yanında ilk yerleşik toplumların kurulmasıyla başlayan bir dönemi ifade eder. Bu dönem müzemizde Çatalhöyük ve Hacılar gibi çağın iki önemli merkezinden ele geçen buluntularla temsil ediliyor. Buluntular arasında ana tanrıça heykelleri, damga mühürler, pişmiş toprak kaplar, kemik tarım araçları yer alıyor. Kalkolitik (Bakır Taş) Çağı M.Ö. 5500 – 3000 aralığında tarihlenir. Taş aletler yanında, bakırın işlenerek günlük hayata girdiği bu döneme ait zengin buluntular müzemizde Hacılar, Canhasan, Tilkitepe, Alacahöyük ve Alişar’dandır. M.Ö. 3000-1950 aralığına tekabül eden Eski Tunç (Maden) Çağı’na gelince; M.Ö. 3. binin başlarında Anadolu’da yaşayan insanlar, bakıra kalay katarak tunç elde etmişler. Tuncun yanı sıra devrin bilinen bütün madenlerini kullanarak, dökme ve döğme tekniğinde olağanüstü bir ustalıkla işlemişler. Alacahöyük kral mezarlarından ele geçen değerli madenlerden yapılmış, görkemli ölü hediyelerinin yanında Hasanoğlan, Mahmatlar, Eskiyapar, Horoztepe, Karaoğlan, Merzifon, Etiyokuşu, Ahlatlıbel, Karayavşan, Bolu, Beycesultan, Semahöyük, Karaz, Tilkitepe buluntuları zengin bir Eski Tunç koleksiyonu olarak sergilenmekte.
Yazılı tarihin başlangıcı
Asur Ticaret Kolonileri Çağı M.Ö. 1950-1750 yılları arasında tarihlenir. Bu dönem Anadolu’da yazılı tarihin başlangıcıdır. Akad Çağı’ndan beri Anadolu’nun zenginliğini bilen Mezopotamyalı’lar Asur’un öncülüğünde kuzey komşuları ile geniş ve sistemli bir ticari ilişkiye girmişler, beraberlerinde Anadolu’ya yabancı olan dillerini ve silindir mühür geleneklerini getirmişler. Böylece, Anadolu M.Ö. 1950 yıllarından itibaren yazılı tarihi çağlara girmiş. Müzemizde eserleri korunan Koloni Çağı Anadolu şehirleri Kültepe (Kaniş), Acemhöyük, Alişar ve Boğazköy’dür. M.Ö. 1750-1200 aralığı Hititler’e aittir. M.Ö. 2. binde Anadolu’da ilk siyasi birlik Kızılırmak kavsi içinde Hititler tarafından kurulmuştur. Başkentleri Boğazköy (Hattuşa) ile İnandık, Eskiyapar, Alacahöyük, Alişar, Ferzant, zengin buluntu veren Hitit merkezleridir. Kabartmalı, boğa biçimli kaplar, pişmiş toprak eserler, devlet arşivine ait tabletler, kral adı baskılı mühürler dikkati çeker. M.Ö. yaklaşık 1200 yıllarında Balkanlar üzerinden gelen Frigler, merkezleri Gordion şehri olmak üzere Orta Anadolu’da egemen olmuşlar. Frigler Çağı M.Ö. 1200-700 aralığında tarihlenir. Gordion tümülüslerinden ve ören yerinden ele geçen eserler Frig sanatının en güzel örnekleridir.
Urartular, Altıntepe, Adilcevaz, Kayalıdere, Patnos, Van, Çavuştepe gibi merkezlerde M.Ö. 1200-600 yılları arasında mimarlıkta ve madencilikte ileri bir düzeye ulaşan topluluktur. Urartular, Doğu Anadolu’da Frigler’le çağdaş olarak yaşamışlardır.
M.Ö. 1200-700 tarihleri aralığı Geç Hititler’in çağıdır. Hitit İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra Hititler’in bir kısmı güney ve güneydoğu Anadolu’da şehir devletleri kurarak Geç Hitit Beyliği dönemini yaşamışlar. Malatya-Aslantepe, Kargamış, Skçagözü, önemli Geç Hitit yerleşmelerini temsil ederler. M.Ö. 1. binin ikinci yarsından başlayarak Yunan, Hellenistik, Roma ve Bizans dönemine ait altın, gümüş, cam, mermer, bronz eserler ile ilk paradan başlayarak günümüze kadar madeni paraları da içeren koleksiyonlarımız müzemizin alt katında sergilenmektedir.
Müzecilik uygulamalarında yeniliklerin yaşandığı bir dönemdeyiz. Bu sürece dair gözlemleriniz nelerdir?
Müzeler; toplumun ve gelişiminin hizmetinde olan, halka açık, insana ve yaşadığı çevreye dair tanıklık eden malzemelerin üzerinde araştırma yapan, toplayan, koruyan, bilgiyi paylaşan ve sonunda inceleme, eğitim ve beğeni doğrultusunda sergileyen, kâr düşüncesinden bağımsız sürekliliği olan kurumlardır. Geçmiş yıllarda müzelerin görevleri ve fonksiyonları daha sınırlıydı. Günümüzde bu unsurlar genişledi ve turizm açısından daha cazip mekânlar haline geldi. Müzelere gelen ziyaretçiler; kültürle ilgili bilgiler edinmek ve kültür dünyasını zenginleştirmek amacının yanında, eğlenmek ve rahatlamak da isterler. Bu yönüyle bizde müzemizde ziyaretçiler için sergi, atölye çalışması, konser, tiyatro gibi çeşitli aktiviteler yaparak kültürel ve teknolojik deneyimler yaşamalarına imkân sağlıyoruz.
Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde bahsettiğiniz gibi Paleolitik Çağ’dan (Kaba Taş Devri) başlayarak günümüze uzanan çok özel eserler yer alıyor. Çatalhöyük’deki mağara duvarlarından getirilen duvar resimleri, Tanrıça figürleri, boğa biçimli törensel kaplar, Ankara ile bütünleşen Geyik Figürlü Güneş Kursu ve Alacahöyük’te bulunan güneş disk müzenin en bilinen eserlerinden. Müzenizde görmeden ayrılmayın dediğiniz eserler hangileri?
Anadolu Medeniyetleri Müzesi insanlık tarihine ait 15 farklı dönemin eserlerini kronojik olarak sergilemekle birlikte dünyanın başka hiçbir yerinde olmayan eserleri (uniq eser) bünyesinde bulundurması ile de çok önemli bir konumdadır. Bahsettiğiniz gibi sergilediğimiz eserlerin her biri çok kıymetli. Ben bu listeyi şu şekilde sıralamak isterim;
M.Ö. 5750 yılı, Neolitik Döneme tarihlenen, Çatalhöyük’te bulunan, pişmiş toprak, Ana Tanrıça Heykelciği
M.Ö. 6. bin yılı, Neolitik Döneme tarihlenen, Çatalhöyük’te bulunan, sıva üzerine boya bezekli, Çatalhöyük Şehir Planı Freski.
M.Ö. 6 bin yılı, Kalkolitik Döneme tarihlenen, Burdur Hacılarda bulunan, pişmiş toprak boya bezekli kap
M.Ö. 3. bin yılı, Erken Tunç Dönemine tarihlenen, Çorum Alacahöyük’te bulunan, tunç, törensel sembol
M.Ö. 3. bin yılı, Erken Tunç Dönemine tarihlenen, Çorum Alacahöyük’te bulunan tunç-elektrum geyik heykeli
M.Ö. 3. bin yılı, Erken Tunç Dönemine tarihlenen, Çorum Alacahöyük’te bulunan, altın-demir ve ahşap malzemeden kabzalı hançer
M.Ö. 19. yüzyıl, Asur Ticaret Kolonileri Dönemine tarihlenen, Kayseri Kültepe’de bulunan, pişmiş toprak zarflı tablet (İlk çivi yazıları)
M.Ö. 17 yüzyıl, Hitit İmparatorluk Dönemine tarihlenen, Çankırı İnandık Köyünde bulunan, kutsal evliliğin baştan sonra tasvirlerini yansıtan, pişmiş toprak, kabartmalı inandık vazosu.
M.Ö. 8. yüzyıl, Frig Dönemine tarihlenen Ankara, Gordion, Büyük Tümülüste bulunan, tunç, aslan başlı situla
M.Ö. 6. yüzyıl, Frig Dönemine tarihlenen, Çorum Boğazköy’de bulunan, kireçtaşı, Kybele heykeli.
M.Ö. 8. yüzyıl, Urartu Dönemine tarihlenen, Erzincan Altıntepe’de bulunan, fildişi, oturan aslan heykelciği
M.Ö. 8. yüzyıl, Geç Hitit Dönemine tarihlenen, Malatya Aslantepe’de bulunan, kalker taş, Kral Mutallu heykeli
M.Ö. 9. yüzyıl, Geç Hitit Dönemine tarihlenen, Gaziantep Kargamış’ta bulunan bazalt taş, Tanrıça Kubaba kabartması
Sıralamadığımız eserlerden de anlaşıldığı üzere, müzemizi gezen ziyaretçilerimize Anadolu tarihinin bir özetini gördüklerini ifade ediyoruz.
Kültürel mirasa ilgi son yıllarda artış gösterdi. Bu ilgiyi nasıl değerlendirirsiniz?
21. yüzyılda teknolojinin sergileme ve sunum teknikleri üzerinde yarattığı değişimin yanı sıra kültür tanımı üzerine yoğunlaşılması sonucu müzelerde dönüşüm yaşanmaya başladı. Kültürel çeşitliliğin ve toplumsal belleğin izleyicisine daha iyi aktarabilmesine olanak sağlayan yeni sunum ve anlatım yöntemlerinin kullanılmasıyla müzelere olan ilgi daha da artmaya başladı. Bilgiye hızlı ve kolay bir şekilde ulaşan çağımızın bireylerini müzelere çekebilmek için eserler, hikayelerini en iyi şekilde anlatabilen görsel, işitsel ve teknolojik araçlarla desteklendi. Müze ziyaretlerinin artırılması amacıyla konferanslar, seminerler eğitici ve eğlendirici faaliyetler düzenlemek, kitap ve broşürler bastırmak, film ve belgesel gösterileri sunmak suretiyle toplumun müzeyle tanışması ve kaynaşması sağlandı. Müzede gerçekleştirilen atölye eğitimleri, bireylerin kültür varlıklarını tanıyıp yorumlayabilmelerinde etkili bir yöntem oldu. Böylelikle modern müzecilik anlayışı, sınırlı bir çevreye hitap eden, soğuk, ürkütücü geleneksel müze algısını, ziyaretçilerin rahat ve zevkli saatler geçirilebilmesini mümkün kılan, teknolojik imkanları kullanarak müzeye gelmeden de ziyaret edebilmelerine (sanal müzeler) imkân sağladır. Bu bağlamda, müzeciliğe anlam katan modern yaklaşımlar ve Türkiye’de müzecilik uygulamalarında bilimsel, metodolojik ve teknolojik uygulamaların bir araya getirilmesi ile bu ilgi her geçen gün ziyaretçi ilgisi daha da arttırıyor.
Genç nesilleri tarih ve kültür bilincinin gelişmesi amacıyla müzenizde çok özel çalışmalar yapıyorsunuz. Müzelerin çocuklar için daha sıcak, anlaşılabilir ve eğitici bir yer olmasında hassasiyetleriniz var. Eğitim atölyelerinizden bahseder misiniz?
Müzeler, günümüzde eğitimin bir parçası haline gelen ve birinci elden deneyim sağlayan kurumlar. Müzeleri ziyaret eden çocuklarımız, nesneler ile etkileşime girebiliyor, atölye çalışmaları yaparak, yaşayarak öğrenme sürecine katılıyorlar. Çocukların müze kültürünü küçük yaşlarda kazanabilmesi ve yetişkinlikte kültür bilinci yüksek bireyler olabilmeleri için; müzeler ile okul öncesi dönemde tanıştırılarak oryantirik ve eğlenceli eğitimlerle müze ve kültür bilinci yüksek bireyler olmaları amaçlanır. Şöyle düşünün; bizim bugün müzelerde gördüğümüz obje ve nesneler, bizden yüzyıllar önce yaşamış insanların günlük hayatlarının bir parçasıydı. Su taşıdıkları küpler, avlandıkları gereçler, barındıkları yerleri süsledikleri nesneler… O zamanın malzemeleri ve imkanları çerçevesinde ortaya çıkardıkları gereçlerdi. Tarihi eserler ve buluntuların bizlere neler anlattığını, bu anlatılara neden itibar etmemiz ve korumamız gerektiğini küçük yaşta zihnine yerleşen bireyler, gelecek yıllarda tarihi bir obje ya da kalıntı ile karşılaştığında onu koruyacaktır. Üzerine yazı yazmayacak, define hayaliyle eseri tahrip ya da yok etmeyecektir.
Yine bu kapsamda görme engelliler için yaptığınız bir atölye de bulunuyor. Bu atölyenin detaylarını da sizden dinleyebilir miyiz?
Anadolu Medeniyetleri Müzesinin 100. yıl etkinlikleri kapsamında, Bongo Art Project koordinatörlüğünde farklı sektörlerden destekçilerimizle beraber müzemizin Mahmut Paşa Bedesteni içinde yer alan eğitim atölyesi alanında bir dizi proje hayata geçirdik. “Görme Engellilerin Müzelere Erişimi Projesi” adı altında sadece görme engelliler değil tüm çocukların etkinlik yapabilecekleri “Eğitim ve Deneyim Alanı” çatısı içerisinde; Çocuk Kütüphanesi, Neolitik Yaşam, Duvar Resmi, Sikke, Seramik, Tablet, Restorasyon – Konservasyon ve Masal Atölyesi başlıkları altında düzenlenen atölyelerde çocukların ürettiği eserlerin sergilendiği sergileme alanlarının da olduğu bir çalışma ortaya koyduk.
Proje kapsamında müzemiz koleksiyonunda bulunan Anadolu tarihinde öne çıkan uniq eserler içerisinden 22 tanesinin ölçeklendirilmiş replikaları oluşturuldu. Braille Alfabesi ile bilgilendirme yazıları hazırlanarak, teknolojik cihazlarla dinlemeleri sağlandı. Görme engellilerin, az gören dezavantajlı bireylerin ve müzemizi ziyaret edecek tüm çocukların, eser replikalarına dokunarak ve eserlerin kısa hikayelerini dinleyerek, masal atölyesinde arkadaşlarına anlatarak akılda kalıcı bir tecrübe yaşamaları, ayrıca atölyelerde etkinliklere katılarak müze eğitimi almaları ve bu eğitim sonunda kendi yapacakları eserleri sergileyerek özümsemeleri sağlandı.
Söz konusu projeyle; görme engelli ve az gören bireylerin müzelere erişiminin kolaylaştırılması, sesli uygulamalar ve dijital ekipmanlarla duyarak, dokunarak müzemizi deneyimlemeleri amaçlandı. Projemiz halen okullarla yaptığımız eğitim faaliyetlerinde aktif olarak kullanılıyor. Erişilebilirlik, kapsayıcılık, sosyal duyarlılık ve sürdürülebilirlik ilkeleri çerçevesinde ülkemizde bu kapsamda bir ilk olan proje ile, özel sektör ve kamu iş birliğinde gerçekleştirilen geniş katılımlı bir toplumsal farkındalık yaratılmış oldu.
Peki daha büyük yaş grubunun müzelere ilgisi nasıl? Özellikle güzel sanatlar öğrencilerinin müzenize ilgisini nasıl gözlemliyorsunuz?
İnsanlığın gelişim süreçlerinin tüm evrelerinin yansıtıldığı müzemizde binlerce yıllık eserlerin yapım tekniği, malzeme kullanımı, estetik ve sanatsal gelişimini takip ederek dönemler arasındaki farklılıkların, gelişmelerin gözlemlenmesi bu alanda çalışan öğrencilere ve bilim insanlarına büyük katkı sağlayacaktır.
Müzecilik, teknoloji ve güncel uygulamalarla gelişiyor. Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde teknolojinin hangi imkanlarından yararlanıyorsunuz? Müzecilik deneyimini geliştirmek için yakın zamanda hayata geçireceğiniz projeleriniz var mı?
Arkeoloji müzesi olarak yaptığımız kazılarda çıkardığımız eserlerin belgelenmesi, tasnif edilmesi, konservasyonlarının yapılması, akademik araştırmalarla bilim dünyasına kazandırılması ve kondisyonu yüksek eserlerin bilgileriyle birlikte teşhir edilerek tarih ve kültür bilincine katkı sağlamasını amaç ediniyoruz. Haliyle bu eserlerin vitrinde sergilenmesinin ardında çok büyük emek, çaba ve araştırmalar yatmakta. Bu noktada teknolojiyi; eserlerle, tarihsel süreçte hangi uygarlıklara ait oldukları, hangi kazılardan bulunduğu gibi konularda bilgi verme ve ziyaretçiye bu bilgileri sıkmadan aktarabilecek bir bilgilendirme gereci olarak kullanıyoruz. Bu nedenle teknolojik imkanların müzelerde dengeli ve dikkatli kullanılması gerektiğini düşünüyoruz. Bir de sadece teknolojik imkanlarla üretilen ve somut olmayan dijital gösteri verileri var ki bunların eser olarak tarif edilmesinin bile doğru olmadığı kanaatindeyiz.
Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde ziyaretçilerin ilk girişlerinden itibaren interaktif uygulamalar ile bilgi edinmeleri ve müze ziyaretlerinin yönlendirmeleri yapılıyor. Ayrıca mobil ve sosyal medya imkanları da kullanılarak gerekli tanıtım ve bilgilendirme yapıyoruz.
Anadolu Medeniyetleri Müzesini ziyaret etmelisiniz. Çünkü …” Tek bir cümle ile ifade etmenizi istesek cümleyi nasıl tamamlarsınız?
Çünkü; “İnsanlık tarihinin gelişimini ve Anadolu’da yer alan medeniyetlerin tamamının özetini en kısa sürede gezip bilgi edinebileceğiniz bir müzedir”
Eklemek istedikleriniz…
Cumhuriyetimizin 100. yılında Bakanlığımız bünyesinde gerek kazı faaliyetlerinin gerekse korumacılık, bilimsel araştırmalar, müzecilik eğitim ve sergileme faaliyetlerin geldiği süreçte çok büyük ilerlemeler kaydedildiği, dünya standartlarında çalışmalar yapıldığı, birçok çalışmada dünyada ilklerin yaşandığı bir kültürel atılım hamlesi içerisinde yer almanın gururunu yaşıyoruz. Bu heyecanımızı yapacağımız eğitim, konferans, geçici sergi ve etkinliklerimizde ziyaretçilerimizle paylaşmak istiyoruz. Anadolu kültürünü görmek isteyen herkesin müzemize gezmesi ve heyecanımıza ortak olmasını arzu ediyoruz.
Bu vesile ile müzemizi anlatma fırsatı verdiğiniz için tüm Kreaktivist ekibine çok teşekkür ediyor, yayım hayatında başarılar diliyoruz.