Paylaş:
Barselona’da 29 Eylül – 1 Ekim tarihleri arasında gerçekleşen Mondiacult 2025 Dünya Konferansı, yaratıcı endüstriler ve küresel politika sahnesi için bir dönüm noktası olarak tarihe geçti. UNESCO ve İspanya Hükümeti’nin ev sahipliğinde toplanan zirveye, 160’tan fazla ülkenin Kültür Bakanı katıldı. Konferans, kültürün sadece bir miras veya lüks değil, aynı zamanda siyasi ve ekonomik kalkınmanın temel itici gücü olduğu yönünde küresel bir konsensüs sağladı. Temel amaç, kültür ekonomisi dahil tüm yaratıcı sektörlerin sürdürülebilir bir gelecekteki merkezi rolünü netleştirmekti. Konferansın en güçlü sonucu, kültürün 2030 Sonrası Birleşmiş Milletler Kalkınma Gündemi’nde bağımsız bir Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi (SDG) olarak yer alması çağrısının oybirliğiyle onaylanması oldu. Bu karar, kültürü nihayet izlenebilir, ölçülebilir ve yatırım yapılabilir bir alan haline getirme potansiyeli taşıyor. İspanya Kültür Bakanı Ernest Urtasun, açılış konuşmasında bu siyasi iradenin altını çizdi. Urtasun, kültürel boyut olmadan adil ekolojik geçişin, kalıcı barışın ve sağlam demokrasinin mümkün olamayacağını belirtti.
Mondiacult 2025, geleneksel diplomasiyi aşarak, gençleri (Mondiayouth) ve sivil toplumu (Ágora Cívica) da karar alma süreçlerine dahil etti. Bu katılımcı yaklaşım, ortaya çıkan sonuçların siyasi olduğu kadar toplumsal bir meşruiyet kazanmasını da sağladı. Üç günlük oturumlar, kültürel haklardan dijital dönüşüme, iklim eyleminden yapay zekaya kadar altı ana temayı kapsadı. Zirvenin nihai bildirgesi, önümüzdeki yıllarda ulusal kültür politikalarının seyrini kökten değiştirecek somut taahhütler içeriyor.

Açılış Konuşmaları ve Küresel Kültür Vizyonu
Mondiacult 2025’in açılış günü olan 29 Eylül, konferansın siyasi hedeflerini belirleyen üst düzey katılımcılarla başladı. Barselona Uluslararası Kongre Merkezi’nde (CCIB) gerçekleşen törene, İspanya Başbakanı Pedro Sánchez ve UNESCO Kültür Genel Direktör Yardımcısı Ernesto Ottone gibi kilit isimler katıldı. Açılışta ayrıca ev sahibi olarak İspanya Kültür Bakanı Ernest Urtasun ve bir önceki zirvenin ev sahibi Meksika’dan Kültür Sekreteri Claudia Curiel de Icaza da yer aldı. 160’tan fazla bakanlık delegasyonunun varlığı, kültür politikalarına verilen önemi gösterdi.
Günün ana mesajı, kültürün insan haklarına dayalı küresel bir kamu malı olduğu yönündeydi. Konuşmaların ortak noktası, 2030 sonrası küresel kalkınma ajandasına kültürün bağımsız bir amaç olarak dahil edilmesi gerekliliğiydi. Bakan Urtasun, açılış konuşmasında bu ihtiyacı en çarpıcı şekilde dile getirdi. “Kültür, gezegenimizi tehdit eden iklim krizi, eşitsizlik ve savaş gibi gerçeklerle yüzleşmek için küresel sohbeti yeniden başlatacak temel zemindir,” dedi. Urtasun’un bu ifadesi, kültürün sadece sanatsal değil, jeopolitik bir araç olarak konumlandığını gösterdi. Açılış töreninin ardından, bakanlık oturumları tematik tartışmalarla başladı. Bu tartışmalar, konferansın altı ana eksenini belirledi: kültürel haklar, dijital çağda kültür, kültür ekonomisi, eğitimle entegrasyon, iklim eyleminin kültürel boyutları ve kriz durumlarında mirasın korunması.
Özellikle İspanya’nın gündeme eklediği iki yeni odak alanı dikkat çekti: Yapay Zeka ve Barış Kültürü. Bu seçim, yaratıcı endüstriler ve dünya barışı için kültürel politikaların ne kadar güncel ve acil konulara odaklandığını kanıtladı.

Kültür Ekonomisi ve Dijital Çağ Tartışmaları
Konferansın ikinci ve üçüncü günleri, bakanlık düzeyindeki tematik tartışmalarla geçti. 30 Eylül, özellikle kültür ekonomisi başlığı altında kritik oturumlara sahne oldu. UNESCO’nun Küresel Raporu’nun verileri, kültürel sektörün ekonomik kalkınma, istihdam yaratma ve inovasyonda vazgeçilmez bir motor olduğunu kanıtladı. Günün dikkat çeken diğer tartışması, İspanya’nın gündeme taşıdığı yapay zeka konusuydu. Katılımcılar, AI’nın yaratıcı süreçlere etkisini ele aldı. Sanatçıların fikri mülkiyet haklarının ve kültürel çeşitliliğin dijital alanda korunması gerektiğini vurgulayan güçlü taahhütler verildi. Oturumlarda, kültürün ekonomik değerinin görünür kılınması ve dijital çağda adil bir kültürel sistem inşası ön plana çıktı.
UNESCO’nun moderatörlüğünü yaptığı “Kültür Ekonomisi ve Sürdürülebilir Kalkınma” panelinde, kültür sektörünün gayrisafi yurtiçi hasılaya olan katkısı ve yaratıcı endüstrilerin istihdam gücü vurgulandı. Katılımcılar, kültür ekonomisinin yalnızca sanatsal üretimle sınırlı kalmadığını; turizm, yayıncılık, tasarım ve dijital platformlarla doğrudan bağlantılı olduğunu belirtti. Nijerya Kültür Bakanı’nın “Kültür ekonomisi, toplumların geleceğe dair en güçlü sermayesidir” sözleri, günün en dikkat çekici ifadelerinden biri oldu.

Bir diğer odak oturum “Kültür ve Dijital Çağ” başlığı altında gerçekleşti. Yapay zekâ, blockchain ve dijital arşiv teknolojilerinin kültürel üretim ve paylaşımı nasıl dönüştürdüğü tartışıldı. Fransa’dan katılan uzmanlar, yapay zekânın kültür alanında yaratıcı araçlar sunabileceğini, ancak etik ve telif hakları sorunlarını beraberinde getirdiğini dile getirdi. Latin Amerika temsilcileri ise kültürel çeşitliliğin dijital mecralarda görünür kılınmasının önemini vurguladı.
Ayrıca sivil toplumun sesini duyurduğu Ágora Cívica oturumunda, kültür çalışanları adil ücret, telif hakları ve sürdürülebilir destek mekanizmaları talep etti. Bu çağrı, ikinci günün en güçlü toplumsal mesajlarından biri oldu. Konferanssın ikinci gününde, kültürün yalnızca sanatsal bir alan değil, ekonomik ve teknolojik gelişmelerle doğrudan bağlantılı stratejik bir unsur olduğunun altını çizildi.
Tarihî Bildirge ve Küresel Taahhüt
Kapanış günü olan 1 Ekim, konferansın en güçlü siyasi sonucunu doğurdu. Kapanış genel kurulunda, bakanlar üç günlük yoğun tartışmanın ardından hazırlanan nihai bildiriyi kabul etti. Bu bildirgenin ana kararı, kültürün 2030 sonrası BM Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi’nde bağımsız bir amaç (SDG) olarak yer alması çağrısıydı. Bu tarihî karar, kültüre küresel bir kamu malı statüsü kazandırma yolunda atılmış en kritik adımdır. Karar, kültür ekonomisi için uzun vadeli finansal güvence sağlamayı amaçlıyor.
Kapanış oturumunda, UNESCO Genel Direktörü Audrey Azoulay ve İspanya Kültür Bakanı Ernest Urtasun önemli konuşmalar yaptı. Urtasun, Bildirge’nin sonuçlarının COP30 gibi uluslararası zirvelere taşınacağını ve hiçbir adaleti, barışı ya da demokrasiyi kültürel boyut olmadan kuramayacağımızı bir kez daha vurguladı.
1 Ekim’de, konferansın en kritik anı yaşandı. Barselona’da bir araya gelen 150’den fazla ülkenin kültür bakanı, kültür politikalarının geleceğini şekillendirecek Nihai Deklarasyonu kabul etti. Bu tarihi metin, kültürü sürdürülebilir kalkınmanın ayrılmaz bir parçası olarak tanımladı ve küresel çapta uygulanacak ortak taahhütleri netleştirdi. Deklarasyonun merkezinde kültür ekonomisi yer aldı. Bakanlar, kültürün yalnızca kimlik ve mirasın taşıyıcısı değil, aynı zamanda ekonomik büyümenin, istihdamın ve inovasyonun itici gücü olduğunu kabul etti. Bu çerçevede, kültürel sektörlerin finansmana erişiminin kolaylaştırılması, yaratıcı endüstrilerin desteklenmesi ve dijital çağda telif haklarının korunması üzerinde uzlaşıldı.
Bir diğer önemli vurgu, barış kültürü oldu. Bakanlar, kültürün çatışmaların çözümünde ve toplumlar arası güvenin inşasında temel rol oynadığını belirten güçlü ifadeler kullandı. İspanya Kültür Bakanı’nın “Barış kültürle başlar, kültür insanı insan yapan en evrensel dildir” sözleri kapanışa damgasını vurdu. Ayrıca yapay zekâ çağında kültürün rolü de deklarasyona dahil edildi. Ülkeler, teknolojik gelişmelerin fırsatlarını değerlendirirken etik çerçevelerin oluşturulması gerektiği konusunda hemfikir oldu. Bu yaklaşım, dijital çağda kültürün korunması ve çeşitliliğin güvence altına alınması için kritik bir adım olarak kayda geçti.
Kapanış oturumunda UNESCO Genel Direktörü Audrey Azoulay, Mondiacult 2025’in yalnızca bir konferans değil, kültürün geleceği için küresel bir taahhüt olduğunu vurguladı. Böylece Mondiacult 2025, nihai deklarasyonla birlikte, kültürün küresel politika gündeminde kalıcı bir yer edinmesini sağlayarak tarihe geçti.