Paylaş:
Yazarlar AI’a Karşı Yayıncılığı Savunuyor

Yayıncılık, AI ve yazar kavramları giderek daha sık aynı cümlelerde buluşuyor. Bunun en son ve güçlü örneği ise 27 Haziran 2025’te yaşandı. Aralarında dünya çapında tanınan isimlerin yer aldığı 100’ü aşkın yazar, LitHub üzerinden bir açık mektup yayınladı. Bu mektupta yapay zekânın (AI) yazar emeğini izinsiz kullanmasına sert bir şekilde karşı çıkıldı. Mektubun Türkçe çevirisini ise Türkiye Yayıncılar Birliği Genel Sekreteri Nazlı Berivan Ak yaptı. Ak, çeviriyle birlikte yaptığı açıklamada, “Tüm dünyadan 100’ü aşkın yazar, yapay zekânın yarattığı tehdit ve tehlikeye dikkat çekti. Yazarlar, büyük yayınevlerini sorumluluğa davet etti. Türkiye’ye bu çıkışın yansımaları ne olacak, göreceğiz” diyerek çarpıcı bir tartışmayı Türkiye gündemine taşıdı.
AI, yayıncılık ve insan emeği arasındaki sınır
Açık mektubun temel vurgusu net: AI modelleri, insan yaratıcılığını taklit ederek yazarların emeğini izinsiz şekilde sömürüyor. Üstelik bu sömürü sadece yazarları değil; editörleri, seslendirme sanatçılarını, PR çalışanlarını ve kitap üretim sürecine katkı sunan tüm profesyonelleri kapsıyor. Mektupta “Bir uçurumun kenarındayız” cümlesiyle başlayan çağrı, yazarlığın sadece bir sanat değil, aynı zamanda bir iş olduğunu hatırlatıyor. İnsan deneyimiyle harmanlanmış kitapların, şiirlerin ve anıların yerini makinelerin almasının ciddi etik ve ekonomik sonuçları olacağına dikkat çekiliyor. Yayıncılık, AI ve yazar ilişkisi üzerine kurulan metin, özellikle yayınevlerine şu çağrıyı yapıyor: “Makine tarafından üretilmiş içerikleri yayımlamayın. İnsan emeğini, sesini ve yaratıcılığını taklit eden sistemleri desteklemeyin.”
Mektubun talepleri net: İnsan emeği korunmalı
Mektupta, yayıncılık sektörüne yönelik yedi somut talep yer alıyor. Bunlar arasında, yapay zekâ tarafından yazılmış kitapların yayımlanmaması, sesli kitaplarda yalnızca insan sesinin kullanılması, AI denetimi gibi görevler için çalışan rollerinin değiştirilmemesi gibi maddeler bulunuyor. Mektubun tonu yalnızca tehdit vurgusuyla sınırlı değil. Aynı zamanda etik, çevresel ve toplumsal etkiler de gündeme getiriliyor. AI üretiminin yüksek enerji ve su tüketimiyle doğaya verdiği zarar, bu çağrının yalnızca kültürel değil, çevresel bir mesele olduğunu da gösteriyor.
Mektubun Türkçesi şöyle:
“Penguin Random House, HarperCollins, Simon & Schuster, Hachette Book Group, Macmillan ve Amerika’daki tüm yayınevlerine:
Bir uçurumun kenarındayız.
En basit hâliyle, bizim işimiz sanatçılar olarak insan deneyimine karşılık vermek. Bir yandan da yarattığımız sanat aynı zamanda bir meta ve yaşadığımız dünya her şeyi istediği anda hızlı ve ucuz talep ediyor. Romanlarımızın, biyografilerimizin, şiirlerimizin ve anılarımızın yani insan deneyiminin kayıtlarının yapay zekâ modelleri tarafından “yazıldığı” bir geleceğe doğru hızla ilerliyoruz. Bu modeller, tanımları gereği, insan olmanın ne demek olduğunu bilemezler. Acının, açlığın, sevginin ne demek olduğunu bilemezler.
Yapay zekâ insanlık hâlimizi anlıyormuş gibi bir izlenim verebilir ancak gerçekte bir insanın sesine ses veren ve onu anlayabilen yalnızca başka bir insandır. Yapay zekâya her komut verişinizde, o botun kullandığı dil, biz bu mektupta imzası bulunanlar tarafından kariyerlerimiz boyunca özenle yaratılmış sanat eserlerinin senteziyle oluşur. Bizim iznimiz olmadan, ödeme yapılmadan, bir teşekkür bile edilmeden edinilmiştir bu bilgiler.
Yazdığımız her şeyde kendi hayatlarımızdan beslendik: Anne babalarımızın kayıplarından, çocuklarımızın doğumlarından, yaşadığımız ya da hayal ettiğimiz tüm aşk hikâyelerinden. İnsan yüceliğinin ve insan yozluğunun öykülerinden. Bu öyküler bizden çalındı ve makineleri eğitmek için kullanıldı. Eğer dar görüşlü kapitalist açgözlülük kazanırsa, çok yakında kitapçılarımızı dolduran kitapları bu makineler üretecek. Nihai hedef bu mu? Bizi denklemden tamamen çıkarmak ve kapitalist yapının en tepesindekilerin, emeğimiz üzerinden kazandıkları parayı daha da artırmalarını sağlamak mı? Yazarların emeğinden kazandıkları gelirin küçük bir yüzdesini paylaşmak yerine, kim olduğu belirsiz başka biri, bizim emeğimizle inşa edilmiş bir teknoloji sayesinde para kazanacak.
Yapay zekâ sağlayıcıları sadece bizden değil, yayınevlerimizden de eserlerimizi çaldılar.
Yapay zekânın ürettiği yazılar kulağa ucuz geliyor çünkü gerçekten ucuz. Basit hissettiriyor çünkü üretimi basit. Mesele de tam olarak bu. Yapay zekâ, gerçek toplumsal faydalar yaratma potansiyeline sahip, son derece güçlü ve kalıcı bir araç ama sanatın ve sanatçıların yerine geçmek bu faydalara dâhil değil.
Yazdığımız kitapları özenle hazırlayan, geliştiren ve yayınlayan emekçi editörler, redaktörler, halkla ilişkiler çalışanları ve yayıncılar için ne demeli? Onların işleri de tehlikede. Bu da demektir ki, her aşamasında bir insanın kişisel dokunuşuyla büyüyen iş birliğine dayalı bir sanat olan kitap yayıncılığı tehlikede. Hikâyelerimize hayat veren sesli kitap seslendirmenleri bile daha ucuz, daha basit yapay zekâ taklitleri tarafından şimdiden geri plana itildi. Üstüne üstlük, yapay zekânın kullanımı büyük miktarda enerji ve içilebilir su tüketerek yıkıcı çevresel etkilere de neden oluyor. Bundan sonra ne olacak?
Yayınevlerimizin yanımızda durmasını istiyoruz. Makineler tarafından üretilmiş kitapları asla yayınlamayacaklarına dair söz vermelerini talep ediyoruz. İnsan çalışanlarını yapay zekâ araçlarıyla değiştirmeyeceklerine veya iş tanımlarını bu araçları denetleyen rollere indirgemeyeceklerine dair söz vermelerini istiyoruz.
Yayınevlerimizi şu taahhütleri vermeye davet ediyoruz:
- Yazarlarımızın emeğini çalmış yapay zekâ araçları kullanılarak yazılmış kitapları aleni ya da gizli şekilde yayınlamayacağız.
- Yapay zekâ tarafından üretilmiş kitapları tanıtmak için “yazarlar” icat etmeyecek veya gerçek yazarların takma isimlerle, yazarlarımızın eserlerinden yapılan çalıntılar üzerine inşa edilen yapay zekânın ürettiği kitapları yayınlamasına izin vermeyeceğiz.
- Sanatçıların eserlerinden çalınmış verilerle eğitilmiş yapay zekâ araçlarını, yayınlayacağımız kitapların herhangi bir kısmının tasarımında kullanmayacağız.
- Hiçbir çalışanımızı kısmen ya da tamamen yapay zekâ araçlarıyla ikame etmeyeceğiz.
- Sanatçıların eserlerinden çalınmış yapay zekâ ile üretilecek yazı veya sanat işlerinin denetlenmesini üstlenecek yeni pozisyonlar yaratmayacağız.
- Mevcut çalışanlarımızın iş tanımlarını, sanatçıların eserlerinden çalınmış yapay zekâyı denetleyen rollere dönüştürmeyeceğiz. Örneğin: Redaktörler, kitaplarını redakte etmeye devam edecek, yapay zekânın sözde redaksiyonunu kontrol edip düzeltmeyecek.
- Her durumda, sesli kitap seslendirmenlerini yalnızca insanlardan seçeceğiz, sanatçıların seslerinden çalınarak yaratılmış yapay zekâ “seslendirmenlerini” kullanmayacağız.
Yazarlar olarak, yayınevlerimizle gelecekte yapacağımız sözleşmelere inandığımız bu maddeleri mümkün olan her şekilde yansıtacağız.
Yayınevlerini, sanatımızın çalınmasına ve bu hırsızlıktan beslenen yozlaşmış yapay zekâ üretimlerine karşı yazarlarının yanında kamuoyu önünde birlikte durmaya davet ediyoruz. Bu mesele sadece bugün yayın yapan bizlerle ilgili değil. Yayın hayatımızı sürdürebilsek de sürdüremesek de zanaatını geliştirmeye çalışan ve bir gün eserlerini paylaşmalarını ve bunun karşılığını adil şekilde almalarını umduğumuz yeni yazarlara alan açmayı da görevimiz olarak görüyoruz. Her zaman sanatçıların sesine ihtiyaç duyduk, bundan sonra da duyacağız. Sizden, eserlerimizin ve gelecek nesillerin eserlerinin koruyucusu olmanızı istiyoruz.
Yanıtınızı bekliyoruz.”
İmzacılar arasında tanıdık isimler var
Mektuba imza atan yazarlar arasında Türkiye’de de geniş okur kitlesine sahip isimler bulunuyor: Jodi Picoult, Dennis Lehane, Gregory Maguire, Lauren Groff ve Colleen Hoover gibi popüler kalemler bu çağrının arkasında. Bu da gösteriyor ki, konu sadece bir etik mesele değil; aynı zamanda büyük hacimli yayıncılık ekonomisinin geleceğini de ilgilendiriyor. Çünkü bu yazarların kitapları, milyonlarca satıyor ve dijital ortamda veri olarak kullanılması yapay zekâların öğrenme sürecinde çok önemli bir paya sahip.
Türkiye’de yazarlar AI’a karşı bu çağrıya yanıt verecek mi?

Nazlı Berivan Ak’ın açıklamasında sorduğu gibi; “Peki, bu çağrının Türkiye’deki karşılığı ne olacak?” Türkiye Yayıncılar Birliği’nin desteğiyle mektubun Türkçeye çevrilmesi önemli bir adım. Ancak şimdi gözler, Türk yazarlar ve yayınevlerinin bu çağrıya nasıl yanıt vereceğine çevrildi.
Mektubun sonunda yer alan şu cümleler, insan emeğini savunmanın yalnızca bir hak değil, bir görev olduğunu vurguluyor: “Her zaman sanatçıların sesine ihtiyaç duyduk, bundan sonra da duyacağız. Sizden eserlerimizin ve gelecek nesillerin eserlerinin koruyucusu olmanızı istiyoruz.”
Mektuba ve imzacı listesine linkten ulaşabilirsiniz. https://docs.google.com/document/d/1TmtwfEvRAQkR35lg4xqBNilU3TUIYNWN1xNxx9hrM14/edit?tab=t.0