26-27 Eylül 2024 tarihlerinde ilk kez düzenlenen Uluslararası Sadberk Hanım Müzesi Sempozyumu, “Tekstil Konservasyonu” temasıyla alanında uzman akademisyenler ve profesyonelleri bir araya getirdi. Vehbi Koç Vakfı’nın katkılarıyla ANAMED Oditoryumu’nda gerçekleşen sempozyum, müzecilik dünyasında önemli bir tartışma platformu sundu. Sempozyum; Değişen İhtiyaçlar ve Dönüşüm, Sergileme ve Depolama, Vaka Çalışmaları ve Disiplinler Arası Yaklaşımlar gibi çeşitli başlıklar altında gerçekleştirilen oturumlarla zengin bir içerik sundu.
Açılış konuşmalarını, Sadberk Hanım Müzesi Müdürü Hülya Bilgi, T.C. Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Kaçakçılıkla Mücadele Dairesi Başkanı Zeynep Boz ve New York Metropolitan Sanat Müzesi Tekstil Koruma Bölümü Sorumlusu Janina Poskrobko yaptı. Hülya Bilgi, konuşmasında Sadberk Hanım Müzesi’nin tekstil koleksiyonuna vurgu yaparak müzenin kültürel mirası sürdürülebilir bir şekilde koruma misyonuna değindi. Bilgin, “Türkiye’nin ilk özel müzesi olarak 44 yıl önce ziyarete açılan Sadberk Hanım Müzesi’nin koleksiyonunun ve sergilemesinin önemli bir bölümünü 15. yüzyıldan 20. yüzyılın başlarına kadar uzanan dönemi kapsayan tekstil eserler oluşturur. Sadberk Koç’un büyük bir bölümünü tekstil eserlerin oluşturduğu kişisel koleksiyonu üzerine kurulan ve her geçen gün hibe ve satın alımlarla zenginleşen müzenin tekstil koleksiyonunu kayıt altına almak, muhafaza etmek, sergiye hazır hâle getirmek ve daha da önemlisi tüm bunları geleceğe taşımak adına “sürdürülebilir” şekilde gerçekleştirmek, Sadberk Hanım Müzesi’nin birincil görevidir. Bu nedenle de düzenlediği ilk uluslararası sempozyumun konusunu tekstil konservasyonu olarak belirlemiştir. Tekstil türünden eserler kültürel mirasın önemli bir parçası olmasına rağmen, ne yazık ki bu konudaki toplumsal bilinç arzu edilen düzeyde değildir. Bu nedenle tekstil türü eserlerin korunmasına yönelik bilincin geliştirilmesine katkıda bulunmak için bu alanda çalışan uzmanların sayısının artırılması, bu sempozyum gibi tekstil koruma alanına yönelik eğitim faaliyetlerinin yaygınlaştırılması ve tekstil eserlerin uzun vadede korunması için sürdürülebilir yaklaşımların benimsenmesi bu konuşmanın önemli odak noktalarıdır” dedi.
Tekstil Eserlerine Sürdürülebilir Yaklaşımlar
Sempozyum, tekstil konservasyonu konusunda farkındalık yaratmayı amaçladı. Zeynep Boz, Türkiye’de kültürel mirasın korunmasında toplumun ve yerel halkın katılımının önemine dikkat çekti. Özellikle kırsal kesimlerde tekstilin bir kültürel değer olarak görülmeye devam edilmesinin koruma çalışmalarına olan katkısını vurguladı. Çalışmalarda tekstilin ne denli önemli bir materyal olduğunun altını çizen Boz; “Kültürel mirasın korunması kavramı başlangıçta daha teknik bir yaklaşımla ele alınmıştır. Toplumların ihtiyaç ve bakış açıları ancak daha sonraki aşamalarda dikkate alınmaya başlanmıştır. Günümüzde, tüm kültürel miras profesyonelleri tarafından bilinmektedir ki, alanda yapılacak herhangi bir çalışma veya proje yerleşik halk tarafından desteklenmedikçe etkili olması mümkün değildir. Türkiye’de kültürel miras yönetimi ağırlıklı olarak devlet odaklıdır, zira kültürel varlıklar devlet malı olarak kabul edilmektedir. Bununla birlikte, mevcut düzenlemeler devlet kurumlarının bilim insanları ve akademisyenler ile özel müzeler gibi diğer kültürel miras girişimleriyle yetki paylaşmasına olanak tanımaktadır. Devlet ve sivil toplum profesyonellerinden oluşan ağ, bağları güçlendirerek ve farkındalığı artırarak yerel toplulukların koruma çabalarına dahil edilmesini sağlamaktadır. Tekstil, bu çalışmalarda önemli ve kendine has bir yere sahiptir. Başlangıçta arkeolojik mirasa odaklanılmış olsa da, tekstilin kırsal kesimdeki insanlar için taşıdığı değer, projelerin kapsamının genişlemesine neden olmuştur. Halkın geneli bir ürünü her yönünü tüketmeye alışkın olduğundan, tekstili en kolay yenilenebilir mülkleri olarak görmektedir. Birkaç on yıl önce, seri üretim modern tekstiller bile önemliydi ve bu nedenle de “yama yapmak”, böylece tekstilin ömrünü uzatmak gibi uygulamalar yaygındı. Örneğin, bir gelinlik nesiller boyunca aktarılırdı. Seri ve kitlesel üretimler bir dereceye kadar yenilenebilir olsa da, bu türden bir bireysel üretimin kaybı, bilimsel veya miras değeri taşımadığı için, büyük bir etki yaratmaz. Ancak, sorun bu yenilenebilirlik algısının insanların zihninde miras değeri taşıyan tekstiller için de geçerli gibi görünmesidir. Yaşamın herhangi bir alanına ilişkin yenilenebilirlik duygusu, insanları koruma içgüdüsü ve refleksinden uzaklaştırmaktadır. Buna karşın, ekonomik olarak daha az gelişmiş bölgelerde veya hâlâ insan eliyle tekstil üretiminin devam ettiği yerlerde insanlar tekstil miraslarının değerini daha iyi anlamaktadır. Ayrıca, Çanakkale Savaşı sonrasında bir Avustralyalı asker tarafından alınarak 2015 yılında Türkiye’ye iade edilen ve şu anda Ankara’daki Cumhuriyet Müzesi’nde sergilenen Türk bayrağının hikayesi, bu narin parçanın kendi tarihinin belgesi haline nasıl geldiğini göstermektedir” dedi.
“Her bir eser, derin bir kültürel bilgi barındırıyor”
New York’taki Metropolitan Sanat Müzesi’nde (The Met ) Tekstil Koruma Bölümü’nün sorumlu koruyucusu Janina Poskrobko ise Met Müzesi’nin 36.000’den fazla tekstil eseri barındıran koleksiyonuna ilişkin yenilikçi konservasyon çalışmalarını katılımcılarla paylaştı. Poskrobko sunumunda, “MET’in tekstil koleksiyonu kültürel çeşitlilik ve ansiklopedik bir kapsam sunan halı, duvar halısı, işleme, düz tekstil, üç boyutlu aksesuar ve elyaf heykel gibi çok çeşitli tekstil eserlerden oluşur. Her bir eser, derin bir kültürel bilgi ve titiz teknik araştırmalara dayanan, dokuma yapıları, elyaf tanımlaması ve boya analizi gibi teknik hususlara odaklanan hususi bir koruma yaklaşımı gerektirir. Felsefemizin merkezinde, geleneksel tekstil zanaatına duyulan derin saygı yatmaktadır. Konservasyon uygulamalarımıza çeşitli dikiş ve yeniden dokuma tekniklerini dahil ederek ve tarihi müdahaleleri kabul ederek, kültür mirasını onurlandırıyor; lif teknolojisi ve sürdürülebilir koruma uygulamalarına yönelik devam eden araştırmalara olan bağlılığımızı gösteriyoruz. Teknolojideki ilerlemeler, son teknoloji analiz araçları ve yenilikçi sürdürülebilir malzemeler, koruma yöntemleri ve uygulamalarını etkiledi. Bu gelişmeler, departmanın çevresel gereksinimlere, depolama, tedavi ve teşhir çözümlerine yönelik yaklaşımlarını etkiledi. 2011 yılında açılan Met İslam Sanatları Galerisi (ALTICALSA) örneği derin bilgi birikimimiz, deneyimimiz ve süregelen araştırmalarımızı, etkin bir şekilde temsil etmektedir. Düzenli tekstil/halı değiştirme, koruma malzemelerinin iyileştirilmesi ve titizlikle yürütülen entegre haşere kontrolü (IPM), sürdürülebilir koruma çabalarına olan bağlılığımızın altını çizmektedir. Sosyal medya platformları bilgiyi paylaşma, yüksek çözünürlüklü görüntüleri yayma ve kültürel mirasın sorumlu bir şekilde korunması konusunda küresel farkındalığı artırma yeteneğimizi güçlendirdi” sözlerine yer verdi.
Disiplinler arası etkileşimlerin önemine dikkat çeken sempozyumda, müzecilikle ilgili diğer alanlarda sürdürülebilirlik ve inovasyon odaklı yaklaşımlar ele alındı. Özelikle tekstil konservasyonu alanındaki vaka çalışmaları, katılımcılara somut örneklerle pratik bilgileri aktardı.
Yeni Bir Dönem Başlıyor
İki yılda bir düzenlenmesi planlanan sempozyum, Sadberk Hanım Müzesi’nin müzecilikte sürdürülebilir bilgi paylaşımı ve diyaloğu teşvik etme hedefini güçlendirecek. Böylelikle, müze hem ulusal hem de uluslararası arenada müzecilik çalışmalarına yön veren bir merkez olmayı sürdürecek. Etkinlik, müzecilik dünyasında kültürel mirasın korunması, inovasyon ve disiplinler arası iş birliği konularında yeni ufuklar açtı ve Sadberk Hanım Müzesi’nin bu alandaki konumunu güçlendirdi.