Paylaş:
Dijital çağın en büyük etik ve hukuki fırtınası olan yapay zeka ile yaratıcı emek arasındaki çatışmada, Hindistan ezber bozan bir adım atmaya hazırlanıyor. Kültür ve sanat dünyasının dijitalleşen yüzünde, eser sahiplerinin haklarını korumak her zamankinden daha kritik bir hal almışken; Hindistan Sanayi ve İç Ticareti Teşvik Departmanı (DPIIT), teknoloji devlerini yakından ilgilendiren devrim niteliğinde bir çerçeve yayımladı. Bu yeni teklif, yapay zeka modellerini eğitirken kullanılan her türlü sanatsal içerik ve fikri mülkiyet için telif hakkı ödemelerini zorunlu kılan kapsamlı bir sistemini içeriyor.
Yaratıcı Emek İçin Zorunlu Lisans Dönemi
Hindistan’ın önerdiği bu model, ABD ve Avrupa Birliği’ndeki “adil kullanım” tartışmalarından çok daha müdahaleci ve net bir duruş sergiliyor. Kurulması planlanan yeni bir merkezi toplama kuruluşu aracılığıyla, OpenAI ve Google gibi devler tüm telifli eserlere erişim sağlayabilecek; ancak bunun karşılığında belirlenen ücretleri bu kuruma ödemek zorunda kalacaklar. Toplanan bu fonlar, daha sonra müzisyenlerden yazarlara, görsel sanatçılardan haber ajanslarına kadar tüm hak sahiplerine dağıtılacak. Bu “zorunlu genel lisans” yaklaşımı, bir yandan yapay zeka firmalarının binlerce bireysel sanatçıyla tek tek masaya oturma yükünü azaltırken, diğer yandan içerik üreticilerinin emeklerinin izinsizce “kazınmasının” önüne geçmeyi hedefliyor. Sekiz kişilik uzman komite, bu sistemin yıllarca sürecek hukuk savaşlarını engelleyerek, yaratıcı ekosistemin sürdürülebilirliğini en baştan güvence altına alacağını savunuyor.
Teknoloji Devleri ve Telif Hakkı Çıkmazı
Hindistan’ın bu hamlesi rastgele bir tercih değil; zira ülke, bu teknoloji devleri için dünyanın en hızlı büyüyen ve en stratejik pazarlarından biri konumunda. OpenAI CEO’su Sam Altman’ın ifadesiyle Hindistan, ABD’den sonra şirketin en büyük ikinci pazarı ve yakında bir numaraya yerleşebilir. Komite, yapay zeka firmalarının Hindistanlı kullanıcılar üzerinden büyük gelirler elde ederken, modellerini Hintli yaratıcıların eserleriyle beslediklerini, dolayısıyla bu değerin bir kısmının mutlaka kaynağına geri dönmesi gerektiğini belirtiyor. Ancak teknoloji dünyası bu “hibrit model” karşısında ikiye bölünmüş durumda. Google ve Microsoft gibi devleri temsil eden endüstri kuruluşları, bu zorunlu lisanslama rejiminin inovasyonu yavaşlatabileceği konusunda uyarıyor. Teknoloji savunucuları, “metin ve veri madenciliği” istisnasının getirilmesini ve sadece itiraz eden hak sahiplerinin sistem dışı kalmasını (opt-out) öneriyor. Onlara göre, veri setlerini sadece lisanslı içeriklerle sınırlamak, yapay zekanın önyargılı ve kalitesiz çıktılar üretmesine neden olabilir.
Küresel Hukuk Savaşlarında Yeni Bir Cephe
Hindistan’daki bu gelişme, dünya genelinde süregelen telif hakkı davalarıyla da doğrudan bağlantılı. New York Times’tan ANI haber ajansına kadar pek çok yayın kuruluşu, içeriklerinin izinsiz kullanımı nedeniyle yapay zeka şirketlerine karşı yargı yoluna gitmiş durumda. Hindistan’daki mahkemeler şu an yapay zeka eğitiminin bir “yeniden üretim” mi yoksa “adil muamele” mi olduğunu incelerken, hükümetin bu yasal düzenlemesi tüm süreci kökten değiştirebilir.
Bu stratejik hamle, aslında sadece bir ödeme sistemi değil; aynı zamanda insan merkezli bir dijital kültürün korunması çabasıdır. Şeffaflık, tazminat ve koruma mekanizmaları eksik olduğunda, yaratıcı ekosistemin hızla erozyona uğrayabileceği gerçeğiyle karşı karşıyayız. Hindistan’ın önerisi, sanatçının mülkiyet haklarını teknolojik ilerlemenin önüne veya yanına değil, tam merkezine yerleştiriyor. Önümüzdeki otuz günlük kamuoyu istişare süreci, hem küresel teknoloji politikaları hem de bağımsız sanatçıların geleceği için tarihi bir dönemeç olacak. Hindistan, yaratıcı endüstrilere nefes aldıracak bir telif hakkı kalkanı mı inşa edecek, yoksa teknoloji devlerinin baskısıyla daha esnek bir modele mi evrilecek? Hep birlikte göreceğiz. Görünen o ki, yapay zekanın eğitimi artık sadece bir veri meselesi değil, aynı zamanda etik bir hakkaniyet meselesidir. Kültür ve sanatın her alanında hissedilen bu dönüşüm, mülkiyet haklarının dijital dünyadaki yeni tanımını da beraberinde getirecek.









